27 Aralık 2016 Salı

Eyvah Hasta Oldum!!!

Madem grip salgını bu kadar yaygın o zaman artık kış başından beri yazmak isteyipte yazamadığım konuyu yazma vakti geldi.

Şu anda içinde bulunduğumuz zamanda en büyük sorunlardan biri gereksiz kullandığımız ilaçlar ki bunun başında antibiyotik geliyor. Günümüzde o kadar çok kullanılıyor ki yakın bir gelecekte artık piyasada ki antibiyotikler etkisiz olacak çünkü mikroplar direnç göstermeye başlamış. Bunun bir nedeni de mesela tavuktanda antibiyotik alıyor olmamız ama bizim de her hastalıkta kullanmamızın etkisi var. Aslında ilaçta kullanmak çok iyi değil.

Peki hem hasta olup hem de ilaç kullanmadan nasıl hastalığı yeneceksiniz.

Kendi hayatımdan bahsetmem gerekirse en son kullandığım antibiyotiğin tarihini hatırlamıyorum bile. Belki 4 sene oldu belki de daha da eski. Tabi ki bu seneler içinde hastalandım hatta 2013 senesinde sigarayı bıraktıracak kadar büyük bir grip bile atlattım. Ama antibiyotik kullanma tercihim olmadı. Bir kere 38 buçuk derece ateşi görene kadar ateş düşürücü bile almıyorum. Onlar yerine neler yaptığımı yazayım.

İlk olarak Propolis Damlambenim doğal antibiyotiğim. 

Propolis yapışkan, reçinemsi bir maddedir. Bal arıları değişik bitkilerden toplayarak kovanlarına getirirler. Arılar kovanı dış etkenlerden, mikroorganizmalardan ve diğer zararlılardan korumak için üzerini propolisle kaplarlar. Doğadan ki en güçlü antibiyotiktir. 

Size söyle bir hikaye anlatmak istiyorum. Bir ara çok hastalandım. Ateşim 39 buçuğu gördü. iyileştim ama öksürük ve ciğerlerimde ağrı kaldı. Doktora gittim, kan tahlillerinden sonra hemen 1000  mg'lık antibiyotik yazdı. Çünkü kanımdaki iltihap oranı olması gereken değerden 3 kata daha yüksekmiş!
O kadar uğraş ilaç kullanmadan ateşi düşür tam atlattım de, sonra kanda ki değerden antibiyotik yazsın doktor. Kullanmak istemiyordum ama 3 kat yüksek iltihap oranı ile de hiç bir şey yokmuş gibi devam edemezdim. Ne yaparım diye düşünerek aktara gittim. Propolis damlayı gördüm. Propolis tonik cildim için kullandığımdan bunun doğal antibiyotik olduğunu biliyordum. 3 gün sabah öğlen akşam bu damlayı içtim ve 3 gün tekrar tahlil yaptırdım. Değerler normale gelmişti. 1 kutu 1000 mg antibiyotik yerine 3 gün doğal antibiyotik ile sağlığıma kavuştum.

Sadece  hastalık için değil normal zamanda da sabahları kullanıyorum ama piyasada bir çok farklı marka var. Ben organik olandan şaşmıyorum. Bir de alkolde çözeltilmiş olanı kullanıyorum. Su bazlı olanı değil. Kalabalık bir ortama mı girdim sabahları içiyorum. Grip salgını mı başladı bir kaç gün kullanıyorum, hasta mı oldum sabah öğle akşam yarım cay bardağı suya damlatıp içiyorum. Bu gne kadar çokta faydasını gördüm tavsiye ederim.

Hastalık için bir başka yardımcım tuzlu su.

Bir bardağa tuz atıp karıştırıyorum. Bununla sabah akşam hem burnumu temizliyorum hem de gargara yapıyorum. Mikroplar ilk buralara yerleşip çoğalıyorlar. Tuzlu su bu mikropları öldürmenin en doğal yönetimi. Ayrıca bazı gripte boğazda kaşınma, gıdıklanma hissinden kurtulmak içinde bire bir.  Gribin en salgın olduğu şu dönemlerde kalabalık ortamlardan sonra eve gelince tuzlu su ile yapacağınız burun temizliği ve gargara daha hasta olmadan sizi koruyacaktır. Hastalık sırasında da yardımcı olacaktır. Özellikle nezlede çok iyi geliyor. Bazen burun yıkama aparatı var eczanelerden alabilirsiniz. Ona tuzu su koyup onunla temizliyorum. Bu gerçekten nezlenin artmaması, burnumum tıkanmamasına yardımcı oluyor.

Bence gribin en büyük düşmanından biri de turşu suyu.

Limonlu mu sirkeli mi o fark etmez ama gerçek turşu suyu olması fark eder. Ya evde kendi yaptığınız turşu yada eski turşuculardan alacağınız turşu suyunu içmenizde grip mikrobuna karşı size yardımcı olacaktır.


Bir diğer grip için mucizevi yöntem soğan ve süt.

Aslında grip için en iyisi soğanlı süt.Biliyorum kulağa çok kötü geliyor ama bana bunu ilaç için eczaneye gittiğimde bir amca söylemişti. Hiç bir ilaç alma bir süt bir soğan al iç bana dua edeceksin dedi. Sonra bilimsel açıklamasını yapmıştı ve eski tübitak başkanı olduğunu söyledi. Tabi eve gittim ve dediğini yaptım gerçekten senelerdir grip olduğumda direk kurtarıcım.
Soğanlı Sütü hazırlamanız çok kolay;
1 kupa bardak sütü kaynatın
1 orta boy soğanı rendeleyin
kaynamış süte rendelenmiş soğanı atın sütün altını kısın 4-5 dk tıkırdatın.  Daha sonra tülbent ile güzel bir şekilde süzün. Soğanlardaki süt iyice süzülsün. Sonra bunu için. İnanın tadı düşündüğünüzden daha güzel. Ben sıcak süt içmeyen bir insan olarak bunu her gripte içiyorum ve gerçekten beni kendime getiriyor. Önerdiğim herkeste faydasını görüyor ve her gripte tekrarlıyor.


Bir diğer önerim ki bunu bütün kış kullanmanızda fayda var. Bal zerdeçal ve zencefil.

5 ölçü bal ilse 1 ölçü zerdeçal yarım ölçü zencefil.
Yani 5 yemek kaşığı bala, 1 kaşık zerdeçal, yarım çay kaşığı zencefil. Bunu 1 çay kaşığı sabah akşam için. Özellikle ciğerleri çok güzel temizler, öksürük için bir birdir. Çocukluğumda ne zaman öksürsem annemin hemen içirdiği efsane karışımdır.
Abim çocukken çok az ender görülen bir hastalığa yakalanmıştı. 40 derece ateş, öksürük bitap şekilde hastanelerde geçen bir süreç yaşanmış. Tedavi sırasında biri teyze anneme zerdeçal bal önermiş. Annemde kullanmış. Bir süre sonra doktorumuz siz bu çocuğa ne yaptınız diye sormuş. Annem de hocam koca karı ilacı diye anlatmış. Doktor ne yaptıysanız aynen devam edin ciğerleri tertemiz oldu demiş.
Bir  başka hikaye daha anlatmak istiyorum. Bir tanıdığım domuz gribi olmuştu kendisine zerdeçal bal önerdim. Oda zencefil ekleyerek içmişti. Doktor ilerleyen zamanlarda seninle aynı zaman hasta olanlar hala bronşitler siz onlara göre çok daha iyisiniz demiş.

Zerdeçal Bal gerçekten mucizevi bir karışım. Zencefil de eklenince ciddi anlamda güçlendiriyor vücudu. Hele ki sigara kullanıyorsanız belli aralıklarla sabahları aç karnına almanızı tavsiye ederim. Bu arada kullanılan bal çok önemli hakiki bal almanızı tavsiye ederim.


Bir başka sadece hastalıklarda değil bütün kış içmenizi önereceğim ısırgan otu ve zeytin yaprağı ile bitki çayı. 

Bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ara ara içebilirsiniz. Ofiste grip salgını mı var günde 2-3 bardak içmenizi öneririm. En güzeli zaten bağışıklık sistemini hep güçlendirmektir. Hastalık gelmeden siz bunları yaparsanız daha etkili olur. Ama hastalandınız mı bol bol bu doğal yöntemleri kullanarak hastalığı yendiğinizi göreceksiniz. Hatta ilaç kullananlara göre daha hızlı hastalığı atlattığınızı göreceksiniz.

Bir de Çörek otu yağı;

Sadece hastalandığınızda değil her sabah uyandığınızda bir çay kaşığı çörek otu yağı içerek güne başlamanızı öneririm. Bağışıklığınızı gerçekten kuvvetlendirecektir. Sadece bağışıklığı kuvvetlendirmiyor çörek otu yağı ama onu faydaları için ayrı bir yazı yazmak lazım.

Sadece yine organik sertifikalı bir yağ almanızı öneririm. Bu işin ne yazık ki dolandırıcısı çok var. Az miktarda çörek otu yağı  katıyorlar gerisini diğer yağlar ile seyreltiyorlar. Bir de gerçek çörek otu yağı içtiğiniz zaman boğazını yakıyor. Ben genelde direk boğazımdan aşağıya kaşık ile döküyorum. Eğer kolay içimli ise o yağ seyreltilmiş oluyor. Bazıları yaktığı için içemiyor onlar içinde bal ile karıştırıp içmeyi öneriyorlar aklınızda bulunsun.

Son olarak ateş için annelerimizden bildiğimiz kolonya su ve aspirini karıştırıp başa, eklem yerlerine bir bez ile belli aralıklarla sürmeniz ateşin yükselmesini engelleyecektir. 


Bir de terledikten sonra güzel bir kesenin faydasını göreceksiniz. vücut hastalandığımızda toksinleri terleme yöntemi ile vücuttan atıyor. Bu yüzden çocukken sıkı sıkı battaniye altına sokup terlememizi isterlerdi bizden. Fakat bir süre sonra gözenekler tıkanıyor. Bu yüzden çok sıcak olmayan bir su ile alacağınız duş ve kese gözenekleri açar. Akabinde hemen yine ateş yaparsa vücut korkmayın. Tekrar terleyip toksinleri atmaya çalışıyor vücut. Ateş vücudumuzun savunma mekanizmasıdır. Ateş ile vücut mikropları öldürmeye çalışıyor. Biz yükselen ateşi hemen ateş düşürücü alarak keserek aslında onun mikrop ile savunmasını engelliyoruz. Onun için 38 buçuk ateşi görene kadar ben hiç bir ateş düşürücü kullanmam. Ateşimin çok yükselmesini de kolonya su aspirin karışımını kullanarak engelliyorum. Bol bol terliyorum ve duş alarak vücudumun mikrop ile savaşmasına ateşimi kontrol ederek izin veriyorum. Ateş çıkması aslında bizim için iyi bir şey. Ateşten korkmayın bırakın vücudunuz mikropları yok etmek için savunmasını çalıştırsın. Bunu engelleyerek onun savunmasını bozuyoruz. Ateş 40 derecede insan için zararlı onun için 38 buçuk dereceye kadar izin verin. Daha da yükselmesini engellemek için ona yardımcı olun.


Bu yönetmeleri denemenizi öneriyorum. Grip olduğum zaman ben bunlar ile savaşıyorum.  Bol bol dinleniyorum, limon suyu ile c vitamini alıyorum. Bazen hastalığımın durumuna göre hepsini uyguluyorum. Hasta olunca hemen ilaçlar almamak lazım. Önce bağışıklık sistemimi destekleyerek ona yardımcı oluyorum. Ve çoğunlukla bu yöntemler ile vücudum yeniyor hastalıkları. Benim için ilaç ilk etapta çözüm değil en son ilaç ile tedaviyi düşünüyorum. Bu yöntemlerin gerçekten çok faydasını gördüm. Şüphem yok ki sizde faydasını göreceksiniz.



5 Ekim 2016 Çarşamba

Ekşi Maya

Ekşi Maya Nedir? Neden Gereklidir?

Daha önce size evde yapacağınız ekmek tarifi yazmıştım. Onu yazarken size ekşi maya tarifini de yazmak istiyordum. Geçenlerde doğal mayanın sağlığa faydalarını okurken bunu bu haftada ki yazımda sizlere anlatmak istedim.
İlk olarak şunu belirtmek isterim ki, Ekşi mayamı yapıp, onunla pişirdiğim ekmeğimi yemeden önce ''Amannn ekmeği zaten kendim pişiriyorum, bir de mayasınla mı uğraşacağım? Hem kuru maya ile ne fark olabilir ki?'' diye düşündüğümü itiraf edeceğim. Daha sonra eski bir arkadaşım ile konuşurken ekşi maya denediğini fakat olmadığını söyledi. Benim de uzun süredir hep aklımdaydı ve ekşi maya yapmanın zamanı geldi diye kollarımı sıvadım girdim mutfağa :)  5 günün sonunda ekşi maya ile yaptığım ekmeğimi yediğim zaman amaan ne uğraşacağım dediğime de bin pişman oldum. İlk önce şunu söylemek istiyorum ekşi maya yapmak zor değilmiş. Sadece zaman çok önemli. Ekşi maya zor diye tedirginlik varsa hiç öyle düşünmeyin.  (Bununla ilgili detayları aşağıda yazacağım.)
Ama kuru maya ile kendi ekşi mayanız arasında ki fark gerçekten çok. Bunu ekmeğimi yediğim ilk anda bile fark ettim. Sadece tat, lezzet değil. Ekmeği sindirmek daha kolay, şişlik yapmıyor, daha çabuk doyuyorum ve tok tutuyor. Bunlar sadece benim ilk anda hissetiklerimdi. Ve belirtmek istediğim bir diğer noktada ben bazı günler organikçiden ekşi mayalı ekmek alıyordum. Onun ile bile kendi evimde yaptığım maya arasında ciddi farklılıklar var.

Ben size ilk neden ekşi maya onu anlat istiyorum. İlk olarak;

Maya; tek hücreli bir mikroorganizmadır. Bir çeşit mantardır ve pek çok çeşidi bulunur.  Başta ekmek olmak üzere çeşitli unlu mamullerin, şarap ve şarap gibi içkilerin üretiminde kullanılır. Yani maya bir canlıdır ve insan sağlı için aslında çok faydalı ve yararlıdır. 

Ama mayayı tabiki endüstriyel olanını da alabilirsiniz. Marketlerde kuru maya veya yaş mayada vardır ama sizin evinizde yapacağınız yaş mayada katkı maddesi olmayacak. Un, su, tuz. 3 malzeme. Bu 3 maddeyi karıştırıp belirli bir süre ( bunu ekşi maya nasıl yapılır yazısında anlayacağım) Yaşan bir maya elde ediyorsunuz. Kendine has ekşiliği, tadı ve yapısı olan bir maya ve bunu ekmek ve diğer hamur işlerinizde kullanıyorsunuz.  


Peki bunun size faydası ne? Ekşi Maya neye yarıyor? 
  • Ekşi Maya ile yaptığınız ekmeğiniz kolay sindirilir, şişkinlik yapmaz. 
  • Ekşi Mayada pek çok aktif bakteri, mantar  kültürleri mevcuttur. Bu yüzden daha çok probiyotiktir. Yani yaşayan bir ekmektir.
  •  Peki bu Probiyotik nedir? derseniz; sindirim sisteminde belirli sayıda bulunan ve tüketildiğinde bireyin bağırsaklarındaki bakterilerin sayıca dengesini sağlayarak sindirim sistemi ve bağırsak sağlığını koruyan canlı mikroorganizmalar ve/veya bileşenleri tanımlamaktadır.
  • Ekşi maya, içerdiği yararlı bakteriler sayesinde sindirim sisteminizi düzenler. Özellikle hassas bağırsak sendromu şikayetlerini azaltır. 
  • Yine Probiyotik özelliği sayesinde hastalıkları önleyici etkiye sahiptir. 
  • Ekşi mayalı ekmeğinizi az yer ve  en güzeli doyarsınız. Kan şekerinizi hızla yükseltmez ve daha da güzeli uzun süre tok tutar. Kilo vermek isteyenlere duyurulur. 
  • Kendine has tadı ve kokusu vardır. Doğaldır. Ekşi mayayı siz yaptığınız için, içinde ne var bilirsiniz. Katkı maddesi, korucu madde yoktur. Doğaldır canlıdır. yaşar ve sizin sağlığınıza sağlık katmak için yaşar. 
  • Ekşi Mayalı ekmeğiniz geç bayatlar, lezzetlidir. İçinde bol çeşit ve mantar vardır ve bunlar lezzetini artırır. Ayrıca mayanız yıllandıkça ekmeğiniz daha da uzun zaman taze kalacaktır. 
  • Yıllanmış mayanın içinde bakteri çok ve mantar bakımından zengin maya olduğu için ekmeğiniz çok daha lezzetli olacaktır. 
  • Besleyicidir. B vitamini bakımından zengindir. B12 vitaminini artırır. 
  • Ekşi maya bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Ayrıca son zamanlarda yapılan araştırmalarda kanseri önlemede yardımcı olduğu tespit edilmiş. 
  • Diğer mayalara alerjisi olandan bile güvenle tüketebilir. Ekşi maya alerji yapmaz. 
  • Diyet yapıyorsanız ekşi maya ile yaptığınız bir dilim ekmeğin size faydası olacak. Yukarıda yazdığım gibi kan şekerinizi hızla yükseltmez, Az ekmekle doyar ve uzun süre sizi tok kalırsınız. 
  • Ekşi maya hiç bitmez. Her yapışta ayırdığınız için devamlılığı vardır. En önemlisi her seferinde daha da olgunlaşır ve lezzetlendir.  
Ekşi Maya yapımı için zor derlerdi. Zor değilmiş; sadece 5 gün boyunca sadece az bir sürenizi ona ayırmanız gerekiyormuş. Daha sonra da haftada en az 1 kez ekmek yapmanız lazım veya ben bu hafta ekmek yapmayacağım derseniz onu su ve un ile beslemeniz lazım. Sonuçta oda canlı ama sizin sağlığınıza sağlık katmak için var. Ve bence bu kadar emeği fazlasıyla hak ediyor:
Ekşi maya ile yapacağınız ekmekler sizin hayatınıza hem sağlık, hem de lezzet katacak.

Hadi şimdi  ekşi mayamızı hazırlayalım <devam>




Ekşi Mayalı Ekmek


Ekşi Mayalı Ekmek



 
                            Tam Buğday Unu İle Yapılmış                Siyez Unu İle Yapılmış 
                                  Ekşi Mayalı Ekmek                            Ekşi Mayalı Ekmek 
  

Ekşi mayanız ile ekmek yapmak çok kolay. İlk olarak önceden hazırladığınız mayanızı tekrardan kullanmak için hazırlamayı unutmayın.  Ekşi mayanızı tekrardan hazırlamak için devam 

Ekmeğiniz için mazemeler
4 su bardağı organic tam buğday unu (İsterseniz Siyez unuda kullanabilirsiniz yada çavdar yarım yarım da koyabilirsiniz. 2 bardak buğday unu 2 bardak çavdar. Tercih size kalmıştır. )
1.5 su bardağı ekşi maya (Ekşi maya tarifi için devam)
2 su bardağı ılık su
1 çorba kaşığı kaya tuzu
1 tatlı kalığı pekmez veya bal

Bütün malzemeleri derin bir kaba koyup yavaş yavaş karıştırarak yoğurabilirsiniz. Ama ben unumu koyuyorum ortasını açıp içine mayamı tuzumu ve pekmez veya balımı koyuyorum ve ılık suyu yavaş yavaş ekleyerek bir yandan da karıştırıyorum. 10 dakika hamurumu güzelce yoğuruyorum. Hamurunuzun elinize yapışmamsı için eliniz ara sıra ıslatın. Bunu ben yanıma bir kap alıp içine içme suyu koyarak yapıyorum.

Hamurunuzu güzelce yoğurduktan sonar ekmek kalıbına koyun.Dilerseniz kalıbın içine yağlı kağıtta koyabilirsiniz. Bir de daha önce ki ekmek tarifimde dediğim gibi ince dikdörtgen bir kap  kullanıyorum. Veya kek kalıbında da güzel oluyor. Çok kalın döktüğümde içi tam istediğim gibi pişmediğim için bir kek kalıbı kullanıyorsam yarısına kadar koyuyorum.
Yalnız hamurunuzdan bir sonra ki ekmek için bir çay bardağı hamur alıp ayırmayı unutmayın. Ayırdığınız bu hamuru nasıl saklayacağınızı aşağıda yazacağım. 

Hamurunuzu kalıba döktükten sonar üstünü ıslak elle düzeltiyorum. Üzerini pamuklu bezle kapatıp bekliyorum. Ilık bir yere koyarsanız hamurunuz daha güzel kabaracaktır. Çok sıcak bir günde güneş ışığı değil ama sonbahar ve ilkbahar mevsimlerinde akşam güneşi olabilir yada peteğin yakınına koyabilirsiniz.
Hamurunuzun kabarması evin sıcaklığına bağlı 4 saat sürebilir. Daha da uzun sürebilir. Ben bazen sabah hazırlıyorum akşam eve geldiğimde fırına veriyorum. Veya akşam hazırlayıp sabah fırına veriyorum. 

Fırınızı önceden 200 (turbo 180) derecede ısıtın. İçine de su dolu metal bir kap koyun. Ekmeğinizi fırına koymadan önce de üzerine elinizle su serpin. Ekmeğinizi fırının alttan ikinci rafına yerleştirin. 10 dakika sonra fırın ısısını 180 (turbo 160) dereceye düşürün. 40-50 dakika pişirin.
Daha önce de söylemiştim süre fırından fırına değişiyor. Bu sebepten ekmeğinizin piştiğini en iyi siz anlayacaksınız. Ekmeğinizin üzerine vurduğunuzda tok bir ses geliyorsa pişmiştir. Bir bıçak yardım ile de anlayabilirisiniz.  Bıcağınızı batırıp çıkardığınızda ucu yapış yapış hamur olmuyorsa pişmiştir. Bazen ufak bir parça keserekte baktığım oluyor.

Ekmeğiniz piştikten sonra kalıptan çıkarıp hava alabileceği bir yerde ılınmaya bırakın. Pamuklu beze sararak muhafaza edebilirsin.


Artık Ekşi Mayalı ekmeğinizin afiyetle yiyebilirsiniz.

Ayırdığınız hamuru bir sonra ki ekmek için saklamadan önce beslemeniz gerekiyor. Ekşi Mayanızı Saklamadan önce yapamanız gerekenler devam 



Ekşi Maya (Ekşi Hamur ) Nasıl Hazırlanır?

Ekşi Maya (Ekşi Hamur ) Nasıl Hazırlanır?

Organik tam buğday unu, içime suyu ve tuzunuz varsa mayanızı yapmaya başlayabilirsiniz. Bunların yanında bir de genişçe bir çanak, tahta kaşık  ve pamuklu bir beze ihtiyacınız olacak.

Ekşi Mayanın yapılışı;


1.Gün:

1 su bardağı organik tam buğday unu
1 çay bardağı içme suyu
1 tutam kaya tuzunu cam kasenin içinde eliniz veya tahta bir kaşıkla karıştırın.

Üstüne tülbent örtüp( pamuklu bir bez) 2 gün oda sıcaklığında bekletin. 

----------------------------------------------------------------------------------------------


3. Günde hamurunuza baktığınız zaman
 hamurunuz bu şekilde görünecektir. 


3. Gün:
Hamurdan hafif ekşimsi bir koku gelmeye başlar. Hamurun üstü çatlar ve hafif bir sertlik olur. Çanağın altından baktığınız zaman küçük hava kabarcıklarının oluştuğunu göreceksiniz.
Bu hamurun üzerine;
1 su bardağı un
1 çay bardağı su ekkleyerek tekrar yoğurun. (veya kaşıkla güzelce karıştırın)
Üstü örtülerek 1 gün dinlendirin.


----------------------------------------------------------------------------------------------




4. Gün hamurunuz bu şekilde görünecektir. Çanağın altına baktığınız zaman küçük hava kabarcıkları daha belirgin olduğunu göreceksiniz. 



4. Gün: 
Hamurunuzun kokusu biraz daha ekşimtrak kokar. Hamurun kabarmış olduğunu göreceksiniz. Hava kabarcıkları çok daha belirgindir.
Bu hamurunuzun üzerine;
2 su bardağı un
2 çay bardağı su ekleyerek tekrar yoğurun veya tahta kaşığınız ile karıştırın.
Üstünü tekrar örterek 1 gün daha bekleyin.



----------------------------------------------------------------------------------------------

5. Gün hamurunuza baktığınız zaman  daha çok kabarcıkları göreceksiniz. 




5. Gün:
Ekşi mayanız artık hazır.  Daha çok kabarmıştır ve bir sürü hava kabarcığı görüceksiniz. Çok tatlı bir ekşi kokusu vardır.
Artık bu ekşi mayanız ile dilediğiniz ekmeği veya hamur işini hazırlayabilirsiniz.
Yalnız önemli bir nokta mayanız güzel bir ekşimtrak kokusu olmalıdır. Bozuk yiyecek gibi kötü kokuyorsa veya üzerinde değişik renkte küf oluşmuşsa atmanız gerekiyor. Ağır, kötü kokması zararlı bakterilerin ürediğini gösterir.

Bir sonraki ekmeğiniz için 1 çay bardağı saklamayı unutmayın.


Ekşi maya hazırlamak çok kolay. 
Sadece dikkat edeceğiniz belli başlı önemli noktalar var. 


  • İlk olarak ununuzun organik olması lazım, 
  • Bir diğer konu koyacağınız suyun, içme suyu olması lazım, Klorlu su iyi gelmez. Kullandığınız su sıcak olmasın, sıcak su mayayı öldürür. Parmak yakmayacak kadar ılık olması en iyisidir.
  • Bir de evin sıçaklığı da mayalanma sürecinde önemli. Sıcaklığın 18-22 derecede olması tavsiye ediliyor. Çok sıcakta bekletmeyin. Hamurun çok fazla ekşimesine hatta bozulmasına sebep olabilir. Eğer aşırı sıcakta yapıyorsanız daha uzun sürede olgunlaşsa da, buzdolanında dahi bekletebilirisniz
  • Sadece yerli buğdaydan öğütülmüş organik un kullanın. Hibrit buğdaydan öğütülmüş olan unlar kuvvetli değildir. Unun içine ağırtıcı, bozulmasını önleyici vs kimyasal malzeme girmemiş olmalıdır. Bunun için organik un kullanmanızı öneriyorum.

Ekşi Maya Nasıl Saklanır?
Bir sonar ki ekmeğiniz için ayırdığınız ekşi mayanızı nasıl saklayacaksınız.
Yazının Devamı İçin

Önceden hazırladığınız ve sakladığınız Ekşi Maya ile Yeniden Ekmek Yapmadan önce mayanızı tekrar beslemeniz gerekiyor. Bunun için yapmanız gerekenler
Yazının Devamı İçin




Ekşi Maya Nasıl Saklanır?


Ekşi Maya Nasıl Saklanır?





Bir sonar ki ekmeğiniz için ayırdığınız ekşi mayanızı nasıl saklayacaksınız.

Ekmeğinizden arta kalan ekşi mayanın üzerine;
1 çay bardağı organik tam buğday unu,
 yarım çay bardağı içme suyu ilave edin. Yoğurun veya tahta kaşık ile karıştırın.
Bunu bir cam kavanoza koyun. Hiç bekletmeden kapağını kapatın ve buzdolabına kaldırın.
Burada önemli olan çevirmeli kapaklı kavanozları kullanmayın çünkü içinde basınç olacak ve kapağı fırlatıp atabilir. Onun için geçmeli kapaklar kullanmanızda fayda var. 

Eğer daha yeni hazırladıysanız 3 günde bir beslemeniz gerekli. 1 yaşından daha büyük ekşi mayalar için haftada bir yeterlidir. Beslemeden 4 saat önce buzdolabından çıkarın. 4 saat sonra kendisinin 2 katı kadar tam buğday unu ve kendisinin iki katı kadar su ile yoğurup tekrardan buzdolabında saklayın. (Ekşi mayadan beslemeniz için aldığınız miktardan geriye kalanı ya ekmek için kullanın yada atın. ) Mesela 50 gram ekşi mayanızdan alın 100 gram tam buğday unu, 100 ml su koyun.


Eğer ekşi mayanız bozulmuş yiyecek gibi kötü kokmaya başlarsa, üzerinde beyaz veya renkli küfler oluşursa bozulmuş olabilir. Bu durumda bu mayayı atıp tekrardan yenisini yapmak en iyisidir. Eğer 4 saat bekledikten sonra üzerinde su varsa mayanız acıkmış demektir. Bir süre daha sık besleyin.

4 Ekim 2016 Salı

Önceden hazırladığınız ve sakladığınız Ekşi Mayanız ile Ekmek Yaparken

Önceden hazırladığınız ve sakladığınız Ekşi Mayanız ile Ekmek Yapmadan önce ekşi mayanızı tekrardan beslemeniz gerekiyor;

Mayayı bir kez hazırladıktan sonra diğer ekmekler için kullanmak çok kolay. Buzdolabından çıkardıktan sonra ekşi mayanızı bir hamura katmadan önce iki defa un ve su ile mayanızı beslemenizde fayda var.

Cam kavanozda beklettiğiniz hamuru geniş bir cam çanağa alın. Üzerine:
1 çay bardağı organik tam buğday unu,
yarım çay bardağı içme suyu ekleyin ve yoğurun. 
Üzerini nemli bir bezle örtüp ılık bir yerde 4 saat dinlendirin. 

Daha sonra tekrardan 1 çay bardağı organik tam buğday unu ve yarım çay bardağı su ekleyip tekrardan yoğurup yine 4 saat üzeri nemli bir bez ile örterek bekleyin. 
Şimdi ekşi mayanızı dilediğiniz hamura katabilirsiniz.

Şimdi Ekşi Mayanız ile Ekmek Yapabilirisiniz.
Ekşi Mayalı Ekmek Tarifi  Devam




30 Ağustos 2016 Salı

Şekersiz Tatlı - Atom Kurabiyesi

Bu hafta biraz şekersiz tatlılardan devam edeyim dedim:) Sanırım soğuyan hava ile tekrardan tatlı yemek istediği bende başladı. Bir önceki yazımda dediğim gibi, tatlınız şeker ve beyaz unsuz oldu mu o zaman insanın korkacak bir şeyi kalmıyor. Hatta bazen verdiği mutluluk ile de faydasının bile olduğunu düşünüyorum. Bir önce ki yazımda çok olumlu yorumlar geldi, mutlu oldum. Deneyenler olmuş ve çokta beğenmişler. Bugün mutfakta kurabiye yaparken dedim bu haftada bu şekersiz tatlılara yeni bir yazı daha ekleyeyim.

İlk olarak başlamadan önce evde var mı diye bakmanız gerecek malzemeleri yazıyorum;
  • Tam buğday unu, 
  • Yoğurt, 
  • Yumurta, 
  • Kabartma tozu(bunun yerine karbonat öneririm), 
  • Sirke, 
  • Tereyağ, 
  • Zeytinyağ, 
  • Elma, 
  • İncir, 
  • Kayısı, 
  • Tarçın, 
  • Ceviz, 
  • Hurma suyu, 
  • Pekmez


Burada bir içi için hazırlayacağınız malzemeler olacak bir de hamur. İlk hamuru hazırlayın çünkü içini yaparken hamur bekler kabarır.



Hamur Malzemeri;

Bir kabın içine 100 gram Tereyağ ( Benim aldığım organik tereyağ 200 gram bunun yarısını kullanmak bana acıkça biraz fazla geliyor ben 4/1 koyuyorum ama tereyağ lezzet demek, onun için seçimi size  bırakıyorum.)
Çay bardağı zeytinyağı
3 çorba kaşığı yoğurt
1 yumurta sarısı, beyazını sonra üstüne sürmek üzere kenara ayırın.
Sarısını hamura ekleyin.
1 tatlı kaşığı sirke
1 kabartma tozu ( çay kaşığı karbonat kullanabilirsiniz kabartma tozu yerine.)
ve alabildiğince un.

Bütün bunları güzelce karıştırıp hamuru yoğuruyorsunuz. Çok fazla un kullanmayın. çok sert olmasın hamur. Bunu hazırlayıp sıcak bir yere üstünü bezle örtüp koyun. Yaz ayı ise güneşe, kış ise kaloriferin üstüne.

İç Malzemeri;

İki adet elma
2 adet incir
2 adet kayısı
istenildiği kadar ceviz (Cevizi buzdolabı poşetine koyup katı bir cisimle ufak parçalar haline getirin)

Hazırlanışı;

iki tane elmayı güzel bir şekilde rendeleyip tavaya koyun.
1 tatlı kaşığı tarçın ekleyip kısık ateşte 5-6 dk pişirin.
Üstüne 1 çay bardağı (büyük) hurma suyu eklenip pişirmeye devam ediniz. (elma konsantresi de kullanabilirsiniz. Pekmez de dışına olduğu gibi içine de koyabilirsiniz ama pekmez kullanıldığında çok tatlı olmuyor. Eğer fazla tatlı sevmiyorsanız 1 bucuk çay bardağı pekmez de koyabilirsiniz.)
5-7 dk daha güzelce karıştırın. Elmalar güzelce hurma suyunu çekecektir.
 En son altını kapatıp isteğinize göre İncir Kayısı küçük küçük kesip, cevizi ile beraber karıştırın.

Fırın tepsinize yağlı kağıt koyun. Önceden hazırladığınız hamurda ceviz büyüklüğünde bir parça alıp, elinizle düz açıp içine bir kaşık elmalı iç malzemeden ekleyip kapatın. Yuvarlak toplar haline getirip tepsiye koyun. çok küçükte değil, çok büyükte değil. Çok küçük yaptım kuru kuru oluyor, iç az olduğu için de güzel olmuyor. Hepsini yapınca üstlerine yumurta sarısını sürüp 180 derece fırında pişiriyorum. Genelde 20-30 dakika arasında pişiyor ama bu pişme süresi daha öncede yazdığım gibi herkesin fırınına göre değişiyor. Onun için en iyi siz görerek anlayacaksınız. Üzeri hafif pembeleşince alıyorum. Çok kalınca kuru kuru oluyor. Onun için çok fırında tutmamanızı öneririm.

           
         



Bu Kurabiyede en lezzetli yanı hemen fırından çıkar çıkmaz üzerine pekmez dökmeniz. Her bir kurabiye için bir tatlı kaşığı pekmez döküyorum üzerine. Kendi sıcaklığı ile yavaş yavaş emiyor üzerine dökülen pekmezi. Yalnız üzerine yavaş yavaş dökerseniz bir yandan da emer.

Biraz soğuduktan sonra keyifle kurabiyeyi yiyebilirsiniz. Ben özellikle akşamüstünde kahve yanında 1 tane kurabiye keyfi yapmayı çok seviyorum:)
Şimdiden Afiyet olsun.


12 Ağustos 2016 Cuma

Saksıda hayat


Bir şeyler ekmek, dikmek güzel iş ama büyük emekmiş. Hani anneler der ya çocuklarına "tabağında yemek bırakma arkandan ağlar", benim annem biraz gerçekçi bir anneydi. Bunu demek yerine bunlar emekle yetiştiriliyor diye anlatmaya başlardı. Özellikle pirinç aklımdan hala çıkmaz.  Bu işler hiçte kolay olmuyormuş. Şimdi çok daha iyi anladım. Hele ki ilaç kullanmıyorsanız daha da zor oluyor. Mesela binbir emek ile diktiğiniz ve olsun da taze taze, ilaçsız ilaçsız yesek diye beklediğiniz marulların, böcekler tarafından size sorulmadan yenmesi hiçte güzel olmuyor:) Evet onlarında hakkı ama engel olmaya çalışmasak bize bırakmıyorlar. Organik tarım yapmanın zorluğu da burada başlıyor. İlaç atmasanız sebzeleri böcekler yiyor ve insanalar ne yazık ki kenarı böcekler tarafından yenmiş sebzeyi istemiyor ve verim daha da düşüyor çünkü bazen küçücük böcekler büyük hasar verebiliyor. Bu sefer ilaçlanıyor yenmesin diye. Kendi adıma biz böceklerin yediğini tercih ediyoruz. Bir de şöyle bir durum var GDO lu tohum olanları zaten böcek yemiyor. Çünkü GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)  böceklere karşı dirençli hale getirilmiştir. Fakat ne yazık ki bu işlemler organizmalar üzerinde (tohumların veya yediğimiz besinlerin ) değişime uğratılmasının bize de zararları var. Yapılan deneylerde GDO ürünleri organ tahribatına, sindirim düzensizliklere, yaşlanma hızlanmasına ve kısırlığa neden olduğu tespit edilmiş. Yani anlayacağınız böcekler, kuşlar GDO'lu sebzeleri yemiyor çünkü sebebi var. Bizim neden hala sebebimiz yok? Ben ilk gördüğümde çok etkilenmiştim size de durumu özetlemek için bu fotoğrafı koyuyorum.


*GMO (Genetically Modified Organism) Yani Türkçesi GDO(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) 
*Organic Türkçesi Organik
Solda ki fotoğrafta iki tane mısır koyuyorlar biri GDO'lu diğeri Organik. Sağ tarafta ki fotoğrafta görüldüğü gibi kuşlaar GDO mısırdan bir tatmışlar ve yememişler. Ama organik mısırı bitirmişler. 

Bakınız kuşun bile yemediği mısırı yemek zorunda bırakıyorlar bizi. Ne acı değil mi? Bence elmanız da kurt var diye artık üzülmeyin. Kurt yiyorsa demek ki güzel çünkü onların sistemleri bozulmadı. Biz bunlara o kadar çok maruz kaldık ki vücudumuz artık bizi uyarmayı bıraktı.

Organik tarımda verilen emeklere geri dönersek; Ektiklerimizi ilaçlama yapmayınca topraktan çıkan yabani otlar tam bir problem oluyor... Onları temizlemek başlı başına bir iş. Sebzenin büyümesi için su gerekiyor, eee sulanınca yabani otlarda büyüyor. Onlar büyüdüğünde sebze beslenemiyor. Onun için otları topluyorsunuz ama ama bitki yine su istiyor, siz su verdikçe yabani otlar yine çıkıyor. bu süreç hiç bitmiyor:) Bunun dışında mesela böcekler için yine doğal çözümler var ısırgan otunu toplayıp, suda bekletip, bu suyu ektiğiniz sebzelere sıkmak. (Ama yani otlarlar için tek çözüm el ile temizlemek. Allah'tan semizotu da yabani bir ot:) Yemeği ve salata olarak bizi mutlu ediyor:) ) Şimdi esas konu bu değil. Ben bunun zorluklarından değil keyifli yanlarından bugün size bahsetmek istiyorum.

Benim yerim yok, nasıl dikeyim diyenler için kolay basit olanını anlatmak istiyorum. Maydanozun ne kadar önemli olduğunu bir önce ki yazımda bahsettim. Gelecek yazımda kilo vermedeki etkisini de yazacağım. Onun için belki şimdiden yetiştirmek istersiniz:) Ben önceden yazayım.

Şimdi size nasıl dikeceğinizi, sulama yapacağınızı ve kendi ilaçsız maydanozu nasıl yetiştireceğinizi anlatacağım. Herkes bunu bilmek zorunda değil, ya da uzun zamandır aklınızda ve bir türlü başlayamamış olabilirsiniz Ya da hep istediniz ama nasıl dikileceğini bilmediğiniz için bir türlü yapamadınız. İşte tamam zamanı Basit bir şekilde saksıda dereotu ve maydanoz yetiştirmek için neler yapmalısınız;
Tohum çok önemli. Burada tohumun GDO olmaması lazım, hibrit tohumda olmamalı. Hibrit tohum yada GDO tohum bunları anlatmaya şimdi başlamayacağım, çok uzun olur:) İşin kısa özeti; En güzel tohum, en eski tohum. Dedenizden anneannenizden kalan tohumlar varsa onların kıymetini çok iyi bilin. Gözünüz gibi bakın.. Ekin, yetiştirin, yeniden tohum alın onlardan çünkü çok değerliler. Gelecekte bence tohum altından daha değerli olacak. Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras tohum.

Maydanoz Ve Dereotu Tohumu Nasıl Ekilir?;

İlk ihtiyacınız olanları yazmak istiyorum. Maydanoz ve Dereotu Tohumunu bulduktan sonra torf toprağa ihtiyacınız olacak. Bir de normal toprağa. bunlar dışında sulamak için sulama bidonu da lazım olacak.Sulama bidonu yeniden alacaksanız plastik olanlarını almamanızı öneririm. Çünkü bunlar güneşte kalıyor ve plastik güneşte kalınca kanserojen madde veriyor. Eğer evde varsa o zaman güneşte durmamasına dikkat edin. Burada bir önemli nokta bu sulama bidonlarının delikleri fazla büyük olursa ilk ektiğiniz zaman toprağı kaldırıp tohuma zarar verebiliyor. Onun için alırken deliklerin küçük olmasına dikkat edebilirsiniz. Yada evde hazırda varsa ki bende durum buydu biz bu delikleri elektrik bandı ile kapattık. Şimdi daha az akıyor. Bir de elek ya da delikleri küçük bir süzgeç.

Kısaca özetlersem İhtiyacınız olanlar; Tohum, toprak, torflu toprak, sulama bidonu, Elek
Şimdi ihtiyacınız olanları yazdığımıza göre dikime geçebiliriz.

Şimdi dikime gelirsek;




  1. Saksının yarısından biraz fazlasına kadar güzelce toprak koyun. Toprağı güzelce sıkıştırın, elinizi üzerine bastırın veya küçük bir kürekle) Toprak çok kuru ise biraz sulama bidonu ile su koyun ama fazla değil hafif nemli olsun.










2. Sonra torflu toprağı alta ince bir katman olarak serpin ve onu da bastırıp düzleyin.










3. Sonra tohumları alıp üstüne serpin. Burada çok fazla tohum koymamanız lazım. Bunlar büyüyecek. Çok sık sık olursa büyüyemez. Sıkış sıkış olur yeterli güneş alamazlar onun için serpin güzelce.







4. Üzerinize süzgece koyduğunuz torf toprağı elekten geçirerek üzerine serpin. Bütün tohumlar Torflu toprak ile kapansın. Kalan büyük parçaları diğer saklarının çiçeklerinizin dibine koyabilirsiniz. Tamamen üstü kapanana kadar bu işlemi tekrarlayın.











5. Sonra bu toprağı da eliniz veya küçük bir kürek ile bastırın.







6. En son suyunu koyun. Su çok önemli ne çok fazla olup su içinde kalacak, nede kuru olacak. Bir de suyun çok gelip toprağı kaldırmamasına da dikkat edin.



7. Duracağı yer de önemli. Çok güneş altı olmasın gölge de olmasın. Yarı güneş yarı gölge olan yeri severler. Yada ben gölgede parmaklıklara astım. Gün içinde güneşe koyup daha sonra gölgeye alıyorum. Toprağının hiç kuru kalmaması lazım, tabi su içinde de olmaması lazım. Çok su verirseniz yine olmaz. Toprağı da hiç kup kuru bırakmamanız lazım. Her gün sulayın. Kontrol edin. İşe gidiyorsanız, sabaj bakın kurumuşsa sulayın, bir de işten gelince bakın kurumuşsa yine sulayın. Sıcak yaz günlerinde devamlı kontrol etmek lazım. 

Dereotu 4-5 gün içinde yavaş yavaş topraktan çıkmaya başlayacak. Maydanozlar biraz daha geç çıkıyor. olup toplayacak boyuta geldiğinde bir makasla keserseniz tekrardan uzayacaktır. Artık kahvaltılarınız için yada salatalarınıza kendi maydanozu, dereotunuzu keyifle saksınızdan koparıp yiyebilirsiniz.

İlerleyen günlerde burada büyüme fotoğraflarını da çekip sizinle paylaşacağım. Dilerseniz büyümesini de fotoğraflar ile takip edebilirsiniz.

Bu hafta sonu gelin sizde toprağın keyfine varın. Dikmesi ne kadar keyifliyse onun büyüdüğünü görmek bir o kadar daha keyifli olacak. Ama en güzeli sabahları gelip onu toplayıp taze taze yemek.
Bir sonra ki yazıda görüşmek üzere....

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Merhaba tekrardan,
Evet yeni yazımı yazmak için biraz zaman geçti ama ne zamandır aklımda olan ve istediğim konuyu yazmak için bugün bilgisayarımın başına geçtim. Çevremde sık sık duyduğum bir şikayeti ele almak istedim. Aslında bu konudan ben de sıkıntı yaşıyorum belli zamanlarda. Özellikle bu süreci çok daha rahat atlatmama yarayan ufak bitkisel çözümleri sizinle bu yazımda paylaşacağım.

Kum dökmek veya böbrek taşı bir çok insanın hayatını kabusa çeviren sağlık problemlerinden biri. Ben de, "acaba içimde inşaat çalışması var da, ben mi bilmiyorum? diye düşünürüm. Hafif bir sızı, yanma gibi şikayetlerde" başladı yine içimde ki inşaat diyorum. Ama taş çok büyük bir acı ve ızdırap olduğunu yaşayanlardan öğrendim. Kimse keşke yaşamasa böyle sıkıntılar ama bazı bünyelerin taş, kum yapmaya daha müsait olduğunu öğrendim. Bir kere şunu demeden geçemeyeceğim, sebzeleri çok güzel yıkayın. Ben bunu çok fazla yapmayan bir insandım, bir kaç kez sudan geçirirdim ya da dalından topladığım bir meyveyi yıkamazdım. İtiraf ediyorum dalından toplanan meyveye su deyince tadının bozulduğunu bile düşünürüm :) Ama üzerinde kalan kum, toprak size ağrı, sızı olarak geri döndüğünü öğrendim. En azıdan salatalarını kum kalmayacak kadar, gerekirse defalarca yıkayın. Bütün sebzelerinizi sabırla defalarca yıkayın. Bunu yapmamanız sonra size ağrı olarak geri dönebilir. Ama bu işlem sizi sebzelerden de soğutmasın çünkü yediklerimizin %70 aslında çiğ olması lazım bunun için size öğünlerinizde güzel bir salatayı tavsiye ediyorum. Bir de en çok yapılan hatalardan biri de sebzelerini suda bırakmak ya da sirkeli suda bekletmek. Bu sebzelerin vitaminini azaltıyormuş, bunu da yeri gelmişken eklemeden geçmedim. Güzel beyaz bir kap öneriyorum ve suda yıkayıp bu kabın dibinde kum kalmayıncaya kadar sebzeleri yıkayabilirsiniz.
Bunun dışında kum ve taş oluyorsa vücudunuzda sizinde su tüketiminize çok önem vermeniz lazım. Her sağlıklı insanın günde 3 litre su tüketmesi lazım. Eğer kum döküyorsanız buna da çok önem verin. Size küçük bir tavsiye idrarınızın rengi aslında size çok şey anlatıyor. Eğer sarı renkli ise o zaman su tüketiminiz az ve sadece kum ve taş için değil, bir çok şey için acil su tüketiminizi artırmalısınız. Ben susamıyorum demeyin. Suyu zaten susamadan içmelisiniz. Düzenli su tüketimine vücudumuzun ihtiyacı var hele ki terlemenin fazla olduğu şu sıcak günlerde.
Bir de hareket edin. Vücudunuzun hareket etmeye ihtiyacı var. Hiç bir spor yapamıyorsanız yemeklerden en az 1 saat sonra çıkıp yürüyün. Vücudumuzun gerçekten hareket etmeye de ihtiyacı var. Yaşamanız için nasıl uyumaya, yemeye ve içmeye ihtiyacı var, aslında hareket etmeyi de bunun içine eklemek lazım. En azından akşamları yürüyün. Bir yerde merdiven mi? Asansör mü ? sorunun cevabı her zaman merdiven olsun. İş çıkışları metroyu kullanıyorsanız, o merdivenler gerçek bir egzersiz sizin için... Bütün gün işte yoruluyorum bir de merdiven mi çıkacağım diye düşünmeyin. Çünkü o size zamanla daha zinde olmanıza yardımcı olacak. Akşamları alın kulaklığınızı, müzik dinleyerek kapınızın önünde yürüyün zamanla enerjinizin artığını göreceksiniz.
Bunun dışında gazlı içecekler, unlu ve şekerli gıdalar, rafine ürünler böbrek taşlarının oluşumunu arttırdığını okudum. Size tavsiyem bu yazıyı okumaya niyet ettiğinize göre sağlığınız önemli ve sağlıklı yaşamak istiyorsunuz o zaman bir iyilik yapın kendinize. Gazlı içecekler, şekerden uzak durun, rafine ürünleri bırakın. Meyve sularını tüketmeyin. Kendi sıktığınız değil, gidip aldığınız meyve suları çünkü çoğu aslında sağlıklı olduğunu düşünüyorsunuz ama size çok zarar veriyor. Ben sigara bırakır gibi gazlı içecekleri bırakmış bir insanım. 6 sene oldu içmiyorum ve onları bıraktıktan sonra 10 yılın üstünde tükettiğim sigaramı bırakmak daha rahat oldu. Kendiniz için bunu lütfen yapın. Bu arada sabahları tost ile gazlı içecek tüketen bir insandım, o kadar bağımlıydım. Bu ürünler  sadece kum, taş değil bütün vücudunuza zarar veriyorlar. Aslında bu işin özü basit. Doğada olmayanı tüketmeyin çünkü biz de doğanın bir parçasıyız. Ama meyve suyu doğada var diyorsunuz değil mi. İçindekileri okuyun, içinde olanlarda doğada yoksa o zaman içtiğiniz doğada yok. En basitinden şeker var, şekersizse koruyucu maddeler var. Bizim vücudumuz doğada olan her şeyi tanımlıyor, ağzınıza koyduğunuz anda sindirim başlıyor ve ona göre enzim salgılıyor, asit oluşturuyor ve sindiriyor. Ama doğal olmayanları tanımlayamıyor ve sindiremiyor. İşte sistem burada bozulmaya başlıyor. Ama yukarıda dediğim gibi içinde ne olduğu çok önemli. Şeker kimyasal bir şey o zarar veriyor bize. İçinde şeker oldu mu artık doğal değil. Hayatınızda kendinize bir iyilik yapın ve doğada olmayanları tüketmeyin.
Bunlar dışında size bir diğer önerim sabahları uyanınca bir bardak ılık suya yarım limon sıkıp içmeniz olacak. Limonlu su kum ve taş gibi sorun için tam bir mucize olmuştur bende. Hatta bunun düzenli yapmanızda da fayda var. Her sabah uyanınca içeceğiniz limonlu su size aynı zamanda vücutta yağ yakımını da hızlandıracak. Forma girmek istiyorsanız bu sizi mutlu edecek. Sindirim sistemini de hızlandırıyor. Tuvalet sorunu yaşayanlarda faydasını görecektir.  Bunun dışında vücudunuz c vitamin alacağı için güne zinde başlamanıza yardımcı olacak. Uzun zamandır sabahları ilk yaptığım limonlu su içmek benim ve her anlamda faydasını gördüm.
Bunun dışında size bir başka önerim çörekotu yağı içmeniz. Ama lütfen organik alın. Ne yazık ki yağlarda sahtekarlık çok oluyor. Sizin çörekotu olarak aldığınız, aslında pamuk yağı ve bir kaç yağın karışımı olabilir. İçinde azıcık çörekotu yağı koyup, diğer yağlar ile karıştırıp satıyorlar genelde. Onun için organik sertifikalı bir çörekotu yağı almanızı tavsiye ediyorum. Sabahları yarım tatlı kaşığı içmek sadece kum için değil bir çok yararı var ama kum ve taş içinde size yardımcı olacaktır. Bu arada bal ile karıştırıp da içebilirsiniz.( 1 kaşık balı yarım tatlı kaşık çörekotu ile karıştırıp içebilirsiniz.) Çörekotu yağını ben en çok bağışıklığı kuvvetlendirdiği için seviyorum ama onun için özel ve tek bir yazı yazacağım çünkü faydalarından bahsetmeye değer :)
Kum dökerken bir de pancarın çok faydasını gördüm. Vücudu bu kadar temizleyen, kum dökmesine bu kadar yardımcı olan başka bitki tanımıyorum. Pancar zamanı sık sık tüketmenizi öneririm. Var olan kum taşların büyümeden vücuttan atılmasına yardımcı olacaktır. Her sebzeyi zamanında tüketmenizi öneririm. O zaman da o bitki büyüyor, yetişiyorsa size o dönemde daha faydası olacaktır. Pancar dönemi başladığında ben kendimi temizlemeye alıyorum. Pancarı hem salata olarak rendeleyip sirke, limon yağ koyup da tüketiyorum, hem de sıkıp meyve suyuna koyuyorum. Mesela sabahları kahvaltı yerine taze sıkılmış meyve suyu çok faydalı. Meyve suyunda size bir tavsiyem daha olacak; Bardağın 4 de 3 meyve suyu, 4 de 1 su koymanız. Bu sindirimi kolaylaştıracak. Bir de havuç suyu koyduğunuzda az saf zeytinyağı koyun. Zeytinyağı, havuç suyunun vücudun emilimini artıracaktır. Ben en favori meyve suyum; Yeşil elma, havuç ve pancar. Sabahları kahvaltı olarak bunu içiyorum. Vücudunuzu temizlenmesine yardımcı olacak. Bir de taze zencefil bulursam çok az ondan da sıkıyorum. Yalnız taze zencefil yoğundur, onun için çok küçük miktar bile yeterli olacak. Halsiz olanlara da tavsiye ederim taze zencefili. Kum dökme problemi olduğunda veya ilkbahar, sonbaharda 1 hafta bu şekilde beslenebilirsiniz. Sabahları aç karnına önce limon suyunuzu içip 10 dk sonra çörekotu yağınızı içip sonra güzel bir elma havuç ve mevsimindeyse içine pancar ekleyip bunu içmek gerçekten vücudun temizlemede çok etkili oluyor. Öğlen de salata yiyebilirsiniz. Bir de akşam hava kararmadan akşam yemeğinizi yemiş olmanızı öneririm. Hava karardıktan sonra artık yemek yemeyin. Vücut saat 10 dan sonra kendini temizlemeye alıyor, siz ona yemek gönderirseniz kendini temizleyemiyor.

Bir de maydanoz tüketmenizi öneririm. Özellikle belli zamanlarda nasıl yukarıda size beslenme önerisinde bulundum meyve suyu yerine maydanoz suyu içebilirsiniz. 1 hafta buda kum ve taş gibi sorunlarda yardımcı olacaktır. Aynı zamanda maydanoz karaciğeri de etkili şekilde temizliyor. 10-15 sap maydanozu alıp ılık su ve limon ekleyip rondodan geçiriyorum daha sonra süzüp içiyorum.

Bunun dışında bir-iki bardak kiraz sapı ile yapacağınız bitki çayını tüketebilirsiniz. Ya da mısır püskülü öneriyorlar. Bir de ısırgan yaprağını bitki çayı olarak içebilirsiniz. Isırgan yaprağı da ara ara içmeyi sevdiğim bir bitki çayıdır. Bağışıklık sistemini çok ciddi güçlendiriyor. Zeytin yaprağı ile ısırgan yaprağını karıştırıp belli zamanlarda içebilirsiniz. Özellikle grip salgınlarından çoğu zaman korumuştur beni:) Isırgan yaprağı kum ve taş dökenlere de öneriyorum.

Bunları yapmanız için illa kum dökmeniz veya taş düşürüyor olmanız gerekmiyor. Şunu da tekrardan belirtmeden geçemeyeceğim; Ben doktor değilim sadece kendi hayatımda deneyimleyip, araştırıp kazandığım yaşam biçimini sizinle paylaşıyorum. Bunlar benim ve ailemin yaptıkları ve hayatımızda çok faydasını gördük. Bu şekilde beslenerek vücudumu temizliyorum. Bu yaşam biçimi bizim için.  Özellikle ilkbahar veya sonbahar dönemlerinde rahatsızlığım olmasa bile kendi vücudumun kedisini yenilemesi için ona fırsat vermeye çalışıyorum. Ben çok faydasını gördüm umarım sizde görürsünüz. Bir sonra ki yazıda görüşmek üzere.

26 Haziran 2016 Pazar

Şeker olmadanda tatlınız tatlı

Bir süredir yazı yazacak zamanı bulamadım. İlgilenmediğim için değil, işim nedeni ile şehir dışındaydım vede yazacak fırsatı ne yazık ki bulamadım. ama bu gece bilgisayarım başına oturdum ve yarın paylaşmak üzere yazıma başladım.

Aslında yazmak için çok konum var. Özellikle şu aralar bir yandan bitki çayları üzerine araştırma yapıyorum. Yazmak istediğim hangi bitki çayı neye iyi gelir. Mesela benim günlük hayatımda kullandığım 3-4 tane bitki çayım var. Belli aralıklarla bunları içiyorum. Mesala hasta olmak üzereysem içtiğim bitki çaylarım var ve gerçekten bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Kendimi kötü mü hissediyorum. İlaç almak yerine bu bitkilerden yardım alıyorum. Ya da kilo için uzun süredir severek kullandığım bir  bitki çayım var. Onun dışında başım ağrıdığı zaman içtiğim var. Uykusuzluk için var. Ama sadece kendi hayatımda kullandıklarım değil. Size yazmadan önce genel bir araştırma yapıyorum çünkü bitki çayları sağlıklı olduğu kadar yanış kullanımıda ciddi sağlığı bozabiliyor. Ki yeşil çay ile kötü bir anım oldu:) Mesela zamanında bilmeden fazla tükettiğim yeşil çayı artık neredeyse hiç içemiyorum. Karaciğer isyan etti sanırım. Ne zaman içsem cildimde kızarıklıklar oluyor. Günde 2 en fazla 3 bardak içmek gereken bitki çayını, ben bilgisayar başında modeleme yaptığım zamanlarda gün boyu tüketmiştim. Sonuç cildimde anlam veremediğim kızarıklar ve geceleyin bir türlü uyuyamam oldu! Sonra biri allahtan bana bunun çok tehlileli oluğunu söylemiştide , sorunun yeşil çaydan olduğunu acı bir şekilde öğrenmiştim:) Onun için uyarıyorum bitki çaylarını en fazla 3 bardak tüketin. En iyisi 1 veya 2 bardak. Bir de aynı bitki çayını çok uzun süre tüketmemek gerekiyor. Ben çok seviyorum her akşam mutlaka içiyorum, onun için bir kaç  çayı belli aralıklarda değiştirerek içiyorum. Bu konuda yazımı yazmak için de sabırsızlanıyorum ama bugün ki yazımın konusu bu değil....

Bugün bir önce ki yazımda bahsettiğim gibi; Şeker kullanmadan tatlı nasıl yapılır? bundan bahsedeceğim. Şekerin zararlarını saymayacağım burada çünkü gerçekten bilmeyen sanırım yoktur. Size önerim evinizde şeker varsa ilk iş onu kaldırmak olsun. Günlük çayınıza da bal en güzeli. Ama daha öncede dediğim gibi glukoz şurubu olan ballar değil. Hakiki bal çok önemi ve bunun içinde ya çok emin olduğunuz köyden geleni alın ya da organik sertifikalı olanı. Tanımadığınız köylerden, tanımadığınız kişilerden gelen bala lütfen güvenmeyin. Mesela hakiki bal kristalleşirmiş. Ben eskiden yanış biliyordum. Kristalleşen bal kötü sanıyordum ama ne yazık ki en büyük bilinen yanışlardan biride buymuş. Bu arada tatlılarına, keklerinize şeker yerine bal, pekmez de koyabilirsiniz. Hem çocuklar içinde çok daha sağlıklı olacaktır. Aslında yapmanız gereken tarifte 2 bardak şeker diyorsa 1 bardak bal, pekmez veya benim en çok kullandığım hurma suyu koymak. Mesela 3 yumurta ve  2 bardak şekeri güzelce çırpın diyorsa tarif, o zaman 3 yumurta ve 1 bardak bal, pekmez, hurma suyundan dilediğiniz bir tanesini koyup çırpmak. Hatta 1 bardaktan biraz daha az bile konulabilir. O sizin damak tadına görede ayarlayacağınız bir durum. Eskiden de bütün tatlılar bu şekilde yapılıyormuş. 

Hurma suyundan bahsetmek istiyorum size. Hurma suyu aktarlarda veya büyük marketlerde bulunuyor. Dilerseniz bunlardan alabilirsiniz. Veya sadece hurma alıp suyunu kendiniz de yapabilirsiniz. Hurmayı alacaksınız, çekirdeklerini çıkaracaksınız. (Bu arada hurma çok yemiyorsanız özellikle belli dönemlerde biz bayanların tatlı krizine bire bir çare olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Canınız tatlı istiyorsa yiyeceğin bir kaç tane hurma bütün krizini geçirmeye yetecek.) Çekirdeklerini ayırdığınız hurmaları bir tavaya koyup, üstüne su ekleyip, kısık ateşte yumuşamasını bekleyin. Su kaynadıktan sonra biraz daha bekleyin, blender geçirin ve tarifte şeker yerine kullanın. Küçük küçük hurmanın taneleri kalıyor. Onlar pişince çok beli bile olmuyor. Özellikle keklerde hiç belli olmuyor. 

Bir de piyasada Ageva diye bir ürün var. Daha önce şeker yerine kullanıyordum ama okuduklarıma göre Ageva bitkisinin bir çeşiti çok faydalıymış ama diğerleri kullanılırsa insan sağlığına çok daha fazla zararları oluyormuş. Onun ayrımını ben yapamadığım için Ageva şurubundan vaz geçtim.

Bir de organikçide elma konsantresi var. Bazen onuda kullanıyorum. Ama favorim Hurma suyu. 

Şimdi size özellikle bu yazın sıcağında severek yediğim muhallebi tarifini vereceğim. Aslında bildiğiniz muhallebiden tek farklı şeker yerine hurma olması, bir de ben çilek ekliyorum en sonunda. Dilerseniz çilek ekleyerek tadına tad katabilirsiniz. 

Çilekli Muhallebi 






Çok kalabalık olmadığımız için ben iki kişinin bir kaç günde tüketeceği miktarda tarif yazacağım.


  • 1 litre süt
  • Yarım su bardağı un( Eğer çok kıvamlı olması sizin için önemli değilse 3 çorba kaşığı da koyabilirsiniz. Un ile aram çok yok, kilo almak istemediğim için 3 kaşık kullanıyorum ben. Bir de tam buğday unu koyuyorum. Ama ben kıvamlı istiyorum derseniz yarım su bardağı buğday unu koyun.)
  • Yarım bardak Hurma suyu
  • 1 çorba kaşığı tereyağ
  • Dilediğiniz kadar çilek

Un ve tereyağını hafif kavuruyorum. Un renk değiştirmiyor sadece un kokusu gitsin diye çok hafif. Süt ekliyorum ve yavaş yavaş karıştıra karıştıra kaynatıyorum.
Kaynadıktan sonra yarım bardak hurma suyunu ekliyorum ve karıştırmaya devam ediyorum. Çileklerimi ayıklayıp bir kapta blenderden geçiriyorum. Muhallebi kıvamı aldıktan sonra çilekleri ekliyorum.  (Dilerseniz muhallebiye çilekleri ekleyip onun içinde de blenderden geçirebilirsiniz. Ama o zaman çilek taneleri daha iri kalabiliyor. Fotoğrafta ki muhallebiyi ben bu şekilde yaptım. Eğer kapta blenderden geçirirseniz o zaman daha küçük oluyor çilek taneleri.)
Çileklerde eklendikten sonra sıcakken küçük servis kaplarına alıp, soğuduktan sonra dolaba koyuyorum.
Dilerseniz kaplarınızın en alt kısmına çilek kesip koyarak süsleyebilirsiniz.

Bu arada eğer çilekli istemezseniz. Çilek koymuyorsunuz. kaynadıktan sonra yarım bardak hurma suyu ekliyorsunuz ve karıştırmaya devam ediyorsunuz. Kıvamı olduktan sonra kaplara alıyorsunuz ve soğuduktan sonra dolaba koyuyorsunuz. 

Sağlık ile içiniz rahat ederecek yiyebileceğiniz bir tatlı.İçinde şeker olmadığı için çocuklarınıza güvenle yedirebilirsiniz. Ayrıca rejimde olanlarda ara öğün olarak rahatça tüketebilirler. Çünkü hurma suyu size kilo aldırmayacaktır. Tam tersine vücudunuza ihtiyacı olan enerjiyi verecektir. 

Umarım beğenerek yersiniz ve şeker hayatınızdan tamamen uzaklaşır. Kekler, tatlılar aklınıza gelecek her tarif için hurma suyunu kullanabilirsiniz. Kurabiyede bile çok güzel oluyor. 
Aslında bir sonraki yazımda hurma suyu ile yaptığım kurabiye veya ıslak kekimi yazabilirim. 
Şimdiden afiyet olsun:)
Bir daha ki yazımda görüşmek üzere.

12 Haziran 2016 Pazar

Evde Kolay Ekmek

Söz verdiğim gibi bu hafta ikinci yazımı yazmak için bilgisayarın başına oturdum...:) İlk önce çok teşekkür etmek istiyorum, ilk yorumlar beni çok ama çok mutlu etti. Gelen sorular oldu ve o soruları da buradan yazarak cevaplayacağım. Mesela bir tanesi; "Organik besleniyorum diyorsunuz da, organik de ne kadar organik?" oldu. Sanırım konu bu olunca sorulan en fazla sorununun da bu tip bir soru olmasi normal herhalde . Ne kadar organik? Ben alıyorum tamam ama acaba boşuna mı o kadar para veriyorum? Nasıl emin olabilirim?. İnanın alırken bu soruda ben de çok tıkandım. Bazen kendimi acaba arkamdan gülüyorlar mı? 'Nasıl aynı ürüne o kadar para veriyor?' diye düşündüm ama araştırdım. Üzerinde organik belgesi olan ürünlerde o kadar kolay sahtekarlık yapılamıyor. Tabii ki içeriğinde her şey dört dörtlük değil. Mesela organik meyve suyu, ama etiketi okuyunca hoşuma gitmeyen icerik olabiliyor. Onun için en büyük tavsiyem etiket okumanız. Bir diğer beni rahatlatan nokta ise; gerçekten denetleniyor ve ciddi kuraları var organik üretiminin. Mesela İstanbul'da organik pazarlar var. Bu pazarlara elini kolunu sallayan giremiyor. Üreticiler denetleniyor. Bunun yanı sıra organik marketler var. Bunlarda izinleri öyle kolay alınmıyor. Bir sürü organik marka var, İlgilenenler için bunları da ayrı bir yazıda daha detaylı yazmak istiyorum, çünkü ' ben organik ürünleri almak istiyorum ama hangi marka alacağımı bilmiyorum, nereden bulabilirim, bilmiyorum' diyenler oldu ki ben de böyleydim en başında :) Şimdi de içlerinden daha çok sevdiğim markalar var. Bazıları benim damak tadıma daha güzel geliyor. Ama esas bana sorulan soruya geri dönmek istiyorum ' Ne kadar organik? 'derseniz. Size verebileceğim en güzel cevap, Normal alacağınız üründen daha organik diyeceğim. Ben en iyisini istiyorum diyorsanız,  kendiniz üreteceksiniz, ama mesela yan tarlanızda ilaç atılıyorsa olmaz mesela. Çünkü, yeraltı suları ile o atılan ilaçlar sizin tarlanıza da gelecektir. Ya da kısır tohumla organik üretiyorum veya böcek geliyor benim ekinlerime diye ilaç atarsanız da olmaz. Olabildiğince en eski yöntemlerle üretirseniz, gönül rahatlığı ile 'Evet, organik' diyebiliyor insan o zaman. Ama, bütün yedikleriniz için bu şekilde üretemiyorsanız,  o zaman organik diye aldığınız ürünler, normal ürünlerden daha organik olduğunu bilebilirsiniz. Çünkü bunu sizin için yapmaya çalışanalar var ve onlar verimi artırmak için ilaç atanlara veya GDO lu ürün yetiştirenlere göre daha çok organik. Dedim ya bu öyle bir durum ki şöyle düşünün, bir hayal edin yazdıklarımı; Bir restorana gidersiniz, içerisi çok temiz. Masalar pırıl pırıl, garsonlar kibar, nazik. Yemeğiniz gelir. Tabak, bıçak, çatal tertemiz. Yemeğinizi yersiniz. Lezzetlidir de. Ne şık, yemekleri ne lezzetli bir restaurant dersiniz. Mutlusunuzdur değil mi? Çok iyi bir yemek diye düşünüyorsunuz. Söyle keyif kahvesi içmek istersiniz, siparişi verirsiniz. Ama bir tuvalete gidip makyajınızı tazeleyim diye düşünürsünüz.  Kalkarsınız, bir kapıdan geçersiniz ve yanışlıkla başka bir kapıdan daha geçip yanış yere girersiniz. O da ne mutfak!  Ama pis, kirli, yağlar her yerde, tavalar pislik içinde hatta az önce karşıdan fare geçtiğini bile gördünüz. Şimdi bir daha orada yemek yer misiniz? İşte durum bu. Üzgünüm ama benim için yediklerimizin yanında bu tablodaki mutfak temiz bile. Üretilen ürünlere atılan ilaçlar ne yazık ki, sirkeli sularla gitmiyor ve ne yazık ki vücudumuz bunları atamıyor. Tarımdaki yapılan ilaçlamaları, GDO'lu araştırdıkça bir daha o restaurant gidemiyorum. İster bunu araştırın, ister bir saniye burası yanlış yer deyip kapıyı kapatın, hiç mutfağı göremeyin. Organik ürün tüketip, tüketmemek tamamen size kalmış ama ben tek yaşadığım yıllarda yeri geldi, sinemaya gitmeyeyim dedim, yeri geldi kıyafetlerim de az olsun dedim ama organik ürün almaya çaba gösterdim. Biliyorum bu gelirle de alakalı bir durum ama bazı insanların da geliri var ama bunu tercih etmiyorlar. Herkes kendi seçimini yapıyor ve organik beslenmeyi yaşam tarzına dönüştürmek sanırım sadece ekonomik durumla da alakalı değil. Birçok örneğini gördüm. Ama ben mutfağı görüp, bir daha o restauranta yemek yemeyenlerden oldum. 


Şimdi esas yazımın zevkli kısmına gelirsem. Bu yazımda size vereceğim tariflerime ekmek ile başlamak istedim. Şu anda size yazımı yazarken fırında pişmekte. Ekmek yapmak inanılmaz kolaymış. Bu arada sakın yanış anlamayın ben öyle hamarat bir kız değilimdir. Benim eşim aç kalacağını düşünüyordu eskiden mesela. Ama ekmek bir kez yapmayı denedim ve bu kadar zamandır ekmek zor diye beni fırıncılar mı kandırdı acaba diye düşünmeden edemedim :) Şaka bir yana, fırındaki ekmek tabii ki de bir başka fakat evdeki ekmek de bambaşka... Ekmeği iki türlü pişirebilirsiniz aslında. Benim vaktim var ve seviyorum derseniz hamuru vereceğim tarife göre, biraz  daha unu fazla koyup, elde oklava ile açıp tavada tek tek pişirebilirsiniz ki, onun da tadı bambaşka. Ama günlük hayat içinde bunu devamlı ne yazık ki  yapamıyorum şahsen. İlk ekmeğimi tavada yapıyordum. Birkaç gün sonra tembelliğim tutu ve 'aman tek tek aç aç nereye kadar diye düşündüm ve kek kalıbıma döktüm ve fırında pişirdim. Kendimce Amerika'yı yeniden keşfetim. Şimdi hamarat olanlar ne var bunda demeyin. Ben sizin gibi değilim :) Ekmeğim çok güzel olunca, bir daha da tavada yapmadım :) Şimdi kendimi ayarlıyorum, mesela pazar günü kahvaltıdan sonra hamurumu yapıyorum. O orada durdukça duruyor ama en az 2-3 saat öneriyorum. Acelem olup 1 saat de tutuğum oldu ama güzel olsun ohhh mis gibi olsun diyorsanız 2-3 saat öneririm. Sonra kaba döküp güzelce fırında pişiriyorum. (Aşağıda size tarifi anlatacağım). Sonra fırından çıkınca da parçalara ayırıp,  bir kısmını buzluğa atıyorum. Acil durumlar için. (Aslında gerçekten buzluğu önermiyorlar, en güzeli her şeyi taze yemek ama o noktaya hala ulaşamadım. Sanırım o da bu yaşam tarzının nirvanası. Belki bir gün, ama şu anda hala buzluğumu seviyorum. Acil günlerde hayat kurtarıyor... Mesela pişirmek için, muffin kapları var. Onlardan alıp, güzelce zeytinyağı sürüp, yarısına kadar ekmek hamuru koyup, fırınada pişirebilirsiniz. Küçük küçük ekmekleriniz oluyor. Minik sandviç için efsane bir fikir mesela. Ya da 'benim kek kabım yok, almakla da uğraşamam ' diyorsanız. Fırın tepsisi de aynı şekilde oluyor, sadece ekmek daha ince oluyor. Benim tercihim bu şekilde ince pişirmek. Tost yapmak için çok güzel. Ekmeğinizin nasıl olacağı tamamen size kalmış bir seçim.

Ben, organik tam buğday unu ve buğday ununu karıştırarak yapıyorum. Çünkü eşim tam bir beyaz ekmek sevdalısı. Onu ancak beyaz ekmekten bu şekilde vazgeçirebildim.'Beyaz unun zararı ne size? ' derseniz. Bayanlar bilir, kilo olayının en sıkı kankalarından biri beyaz un ne yazık ki. Bir de ciddi şekilde sindirimi zor. Onun için çavdar unu, karabuğday unu, tam buğday unu ile hazırlayacağınız ekmekler hem daha çok sizi besleyecek, hem de sindirimi kolay olacak. Canan Karatay'ın sesini duyar gibi oldum bir andan. Sanırım ekmek yemeyin diye bana kızıyor:( ama ben yapamıyorum. Ekmeksiz olmuyor... Nerde o eski buğdaylar, çavdarlar diyorlar ama işte benim çabam bugünün olabilecek iyi ekmeğine ulaşmak. Çünkü dediğim gibi, ben ekmeksiz yapamıyorum. 14 kilo verdim, o zamanda da ekmeğimi kesmedim. Sadece rengini değiştirdim. Bu arada beyaz ekmek sevenler bu şekilde karıştırarak ekmek yapmanızı öneririm. Çavdar unu ile tam buğday ununu karıştırarak da ekmeğinizi yapabilirsiniz. Ununu ve miktarını siz ayarlayın ve bunu yaparken olur mu acaba diye düşünmeyin çünkü çok güzel olacak.





Evde Kolay Ekmek Tarifi 


  • 5 Bardak Un
  • 2 Bardak ılık su
  • Tuz (isteğe bağlı ben bir tatlı kaşığı koyuyorum)
  • Şeker ( ben şeker kullanmıyorum. Hurma suyu kullanıyorum 1 çorba kaşığı ama şeker için 1 tatlı kaşığı. Şeker mayalanma süreci için gerekli olduğunu okumuştum.)
  • Kuru maya ( 1 çay kaşığı - ( maya için önerim; ne kadar hamurunuzu bekleteceksiniz mayayı o kadar az tutun. 4-5 saat vaktiniz varsa o zaman yarım çay kaşığı yeterli olacaktır ama 2 saat ise 1 çay kaşığı koyabilirsiniz. Süre uzadığınızda ekmeğiniz mayalanacağı için çok fazla geliyor süre ile ter orantılı olmalı mayanız. Endüstriyel maya yerine gerek maya ile ekmeğinizi yapmak için Ekşi Maya Tarifi ile mayanızı evde kolay bir şekilde yapıp, ekşi mayalı ekmek yapabilirsizin.)  (Devam)

160 derece fırında
1 saat ile 1bucuk saat arasında pişme süresi değişiyor. 

Ekmeğin tarifine gelince. İlk olarak ben beyaz ekmekten esmer ekmeğe geçmek istiyorum diyenler için karışık olanı yazıyorum. 

2 bardak buğday unu, 3 bardak tam buğday unu, (veya 2 bardak çavdar unu, 3 bardak tam buğday unu ya da 2 bardak çavdar-3 bardak tam buğday unu da olabilir veya kara buğday unu olabilir sonuçta bu ekmek sizin ekmeğiniz siz nasıl isterseniz öyle olur)

Ununuzu derin bir kaba koyun, isterseniz tel süzgeçten geçirebilirsiniz. Unu kaba koyduktan sonra tuz, şeker ( hurma suyu ), maya ( yine isteğe bağlı ) bunları karıştırın ve daha sonra ortaya bir çukur açın. Bu çukura yavaş yavaş 2 bardak ılık suyu koyun. Suyun ısısı çok önemli. Oda sıcaklığında ki su değil, kaynar da değil. Su elinizi yakmayacak, çokta vücut ısısında olmayacak. Ilık olacak. Bu hamurun mayalanmasında önemli bir detay. İsterseniz karışımı makina ile çırpabilirsiniz ya da el ile de olur. Suyu yavaş yavaş ekliyorum una ben.  Bir yandan da karıştırıyorum. Daha sonra bu karışımımın ağzına güzelce alüminyum folyo ile kapıyorum ve polar, bir battaniye ya da örtüye güzelce sarıp, güneş gören bir yere ya da radyatör yanına koyuyorum. Burada öncemli bir hatırlatma yapmak istiyorum, kabınız derin olsun. Hamurunuzun ne kadar kabarabileceğine siz bile inanamayacaksınız:) Bir şey olmaz derseniz sonra benim gibi pikedeki hamuru temizlemek için ekstra çaba harcayabilirsiniz:) 4-5 katı kabarıyor. Sarıp, sarmalayıp kenara koyduktan sonra normal işlerinize geri dönebilirsiniz. Dediğim gibi kahvaltıdan sonra hamurumu yapıyorum. Bırakıyorum akşam pişirmek için alıyorum. Size küçük bir tavsiye ekmeğinizin için gözenek gözenek olsun istiyorsanız hamurunuzu pişirme kabına döktükten sonra bir  kez daha 30 dk-  60 dk arası bekletin. Ama 'benim vaktim yok uğraşamasam, bekletmezsem ne olur?' derseniz ekmeğiniz yine çok lezzetli bir ekmek olur sadece puf puf gözükmez o kadar. Ama yine de kaba döktükten sonra en azından 10 dk beklemenizi tavsiye ediyorum. Ekmeğinizi pişireceğiniz kaba alıp orada da biraz bekledikten sonra 160 derece fırınıza koyabilirsiniz. Ben ne alt ne üst tam ortaya koyuyorum. Pişirirken bazen altı pişmemiş oluyor çeviriyorum. Bu arada kabın içine yağlı kağıt koymanızı öneririm. Çünkü ekmeği çok kolay çıkarmanızı sağlayacak. 
Şimdi pişerken bir sıkıntı yok, buraya kadar tamam. Peki piştiğini nasıl anlayacağım dersenizki benim ilk yaparken tarifte en büyük sıkıntım bu olmuştu. Size şu kadar dakika sürer diye yazıyorlar ama bence bu çok net bir cevap değil. Hamuru döktüğünüz kap ince olursa daha hızlı pişer. Onun için pişme süresi değişir hatta kaplar aynı olsa bile fırına göre de değişir. Benim ekmeğim yaklaşık 1 bucuk saate pişti. Ben hamurumu fırına koyduktan 40 dk sonra bıçak ile kontrol ediyorum. Bıçağı batırıyorum, eğer hamur yapışıyorsa pişmesine daha var. Bazen şüpheye düşüyorum ve azıcık kesip bakıyorum. Bir de yukarıda da yazdığım gibi, dikdörtgen kek kalıpları var onlarda yapıyorsanız size önerim yarısına kadar doldurun. Çünkü hepsine koyarsanız ekmeğinizin içi pişmeyecek. Yani ben başaramadım :) sizi bilemem onun için derin kapların yarısına kadar hamur ile doldurmanızda fayda var. Ben en çok tepsi şeklinde kek kalıplarını seviyorum. 

Ekmeğiniz pişti ve aldınız fırından. Hemen yağlı kağıdı çıkarmaya çalışırsanız zorlanabilirsiniz. Onun için biraz beklemenizi öneriyorum. Bu şekilde daha rahat çıktığını göreceksiniz. Bir de ekmeğinizi soğurken beze sararsanız daha güzel oluyor. Ben pamuk masa örtülerini veya yine pamuk kurulama bezlerini ekmek örtüsü olarak yaptım, onu kullanıyorum. 

Şimdi kullandığım kapları buradan göstermek isterim ama reklam sanacaklar bu sebepten anlatmamdan kendimi ifade edebildiğimi umuyorum ama isterseniz bana yazarsanız sizle paylaşırım. Bu arada hafif sıcak ekmek en güzel hakiki zeytinyağına banarak yemek güzel oluyor. Zeytinyağına kekik, kırmızı biber hafif limon koyup bana bana yemek kadar güzeli benim için yok:)



                 



Tavada Pide şeklinde Pişirmek İsteyenler


Burada önemli bir nokta var, eğer ben tavada bazlama gibi yapmak istiyorum diyorsanız tarife göre ununuzu fazla kullanmanızı öneririm çünkü hamuru açarken size kolaylık sağlayacaktır. Yukarıda hamur yapılış kısmı aynı, burada kalıba koymak yerine eğer hamurunuz daha sıvı ise üstüne un ekleyerek biraz daha yoğun hale getireceksiniz. 1 bardak bile olabilir. Eklerken korkmayın . Burada ben; hamuru elimle alıp, açmak için masaya koyabilecek hale gelmesine bakıyorum. Yapış yapış akışkan olmayacak. Masayı güzelce unluyorum, hamurumu alıyorum. Bu arada hamurun elinize yapışmaması için çok kolay bir yöntem varmış öğrenene kadar hamur savaşlarını yaşadım:) Su; bu kadar kolaymış aslında. Eliniz ıslak olursa hamur yapışmıyormuş ( deneyimli ev hanımları lütfen bunu da bilmiyorsan diye düşünmeyin:) Ben de öğrendim zamanla. Yazımı hiç bilmeyenler olabilir diye de eklemek istedim ki kendi arkadaşlarımdan olanlar var, biliyorum :) ) 
Güzel bir şekilde hamuru istediğiniz kadar açıp, tereyağı ile yağladığım tavada pişiriyorum. Biraz uzun oluyor ama bunu da tadı bir başka oluyor. Özellikle misafire et yemeklerinin yanında güzel bir sunum olur. Mesela hamurunuzun bir kısmını fırında pişirebilirsiniz, bir kısmında bu şekilde. 

Umarım ekmeğinizi siz de en az benim kadar beğenirsiniz. Size yine tavsiyem organik un kullanırsanız çok daha faydalı olur. Kendi ekmeğinizi yaparsanız içinde şeker olmadığını bilirsiniz, ya da raf ömrü olsun diye katılan koruyucu maddelerin olmadığını. Dikkat ederseniz yağ da yok. Kalıbı da yağlamadım sadece tavada yaparken yağ kullanıyorum. 

Güzel ve sağlıklı bir yaşam sizinle olsun. Hepimiz en lezzetli ve en doğal gıdaları hak ediyoruz ama içimizde ki yaşadığımız dünya ne yazık ki bize bunu sağlamıyor. Ama yine de çocuğunuz için sağlıklı bir ekmek ya da sevdiklerimiz, kendimiz için sağlıklı bir ekmek bence çok güzel. Önümüzde ki hafta tatlı tarifi vermek istiyorum. Tabii ki şekersiz. Şekersiz tatlı mı olur demeyin çok güzel oluyor. Ayrıcı kilo vermek isteyenlere de ara öğün olarak vicdan azabı yaşamadan yiyebilirler. Anneler de çocuklarına gönül rahatlığı ile verebilirler.  Haftaya yeniden yazmak için şimdiden sabırsızlanıyorum. Görüşmek üzere...
Afiyet olsun.