10 Eylül 2017 Pazar

Herkese merhaba,
Bir süredir organik hayat ile yazılarımı başka bir sitede yazmaya başladım. Artık  organik hayat ile ilgili yazılarımı Yasemin Ormanın sitesinden takip edebilirsiniz Diğer yazılar için lütfen tıklayınız

Kişisel bloğumu hayatımda ki tatlı sürpriz ile daha farklı konular hakkında yazarak devam etmeye karar verdim. 2017 bana tatlı bir Süpriz ile geldi. Artık sadece organik Gevher değil, Organik Hamile oldum...:) Ben de bu süreçte yaşadıklarımı, kaygılarımı, heyecanlarımı paylaşmak istiyorum. Çünkü fark ettim ki bu yazılar bir çok insana yardımcı oluyor. Benim de yazılarını severek takip ettiğim, öğrendiğim, deneyimlerini paylaşanlardan çok şey öğrendiğimi fark ettim. En azıdan insan bu hislerde yalnız olmadığını görmesi bir bir şey.

Şu anda 28 haftalık bir hamileyim. İçinde bulunduğum aylar artık 3. trimester denen döneminin başları. Bu 7 ay boyunca neler neler yaşadım. İlk aylar aman dikkat et, aman yavaş düşer bebek, aman koşma düşer, aman eğilme düşer diye insanı endişe ve paranoyaya itecek düşünceler ile savaşarak geçirdim. Mide bulantılarından okadar çekmedim. Ben şanslıydım midem 2-3 hafta bulandı. Ama insanların evhamlı düşünceleri beni gerçektendaha çok bunaltı. Yıllarca hentbol oynayan, spor hayatıma daha sonra pilates ile devam edip, en son pilates eğitmeni olan bir insan olduğum için bedenime güveniyordum çünkü üzerinde yılların emeği vardı. Onun için sporuma devam ettim. Tabi ki tek spor yapmama güvenmedim, kendimi ve bedenimi dinledim. Onun ve bebeğim bana izin verdiği süre kuruntuların beni ele geçirmesine izin vermedim.

İlk aylarda ikinci bir mevzu da ne yesem, nasıl beslensem.... İşte bununla ilgili güzel bir yazı daha önceden yazmıştım. "Organik Hamile - Beslenmesi " yazısı için lütfen tıklayınız.

ilk 3 ay bunlar dışında anne olma fikrine alışma, her kontrol öncesi acaba iyi mi bebeğim diye heyecanlarla geçti. Tabi yaşanan duygusal iniş ve çıkışların en büyük etkisinin hormonlar olduğunu da unutmamak lazım. Mesela şu anda bile gülmeme sebep oluyor o zamanki ruhsal durumum. Olmayacak şeylere inanılmaz sinirleniyordum. En basitinden aradığım bir şeyi bulamamak bile bende inanılmaz sinirlenmeme sebep olabiliyordu. Daha sonra bunu farkına varınca artık kendime "Gevher normal bir zamanda buna inan sinirlenmezdin. Bu tamamen hormonlardan kaynaklanıyor. Şimdi sakin ol" diye kendini kendine konuşup, kendini telkin eden bir deli olmuştum...:) iyi ki çabuk geçiyor bu dönemler:)

Tabi bunlar dışında bir de yorgunlukla başa çıkmak gerekiyor. Pilates dersi veren biri olarak iki ders arası sağda solda uyuklamakla geçirdim :) Yine çok fazla yorgunluk yapmamıştı ben de ama gün arasında mutlaka uyuklamam vardı. Allahtan her ses ve her ortamda uyuma kapasitesi olan bir insan olduğum için kedi gibi kıvrılıp uyurklardım.:)

Herkesin dediği gibi 2. trimester hamileliğin en güzel dönemi. Gerçekten de çok keyifliydi. Bir kez enerji fark edilir şekilde artıyor. Artık vücudun bebeği kabul etmiş oluyor. Hormonlara alışılıyor. Anne olma fikri de yavaş yavaş sana göz kırpmaya başlıyor. En güzeli de içinde ki can senin hayatına ortak olmaya başlıyor. Yavaş yavaş hareketler ile ben de buradayım diyor. Onun varlığını hissetmek için artık ultrason görüntüsüne ihtiyacın olmuyor.  İlerleyen aylarda rutinini oturtunca evettt birazdan oynamaya başlar diye beklemeye başlıyorsun. Akşam eşin eve gelince babasının sesini duyunca keyifle hareket etmesine hem şaşırmaya, hem de mutlu olmaya başlıyorsun....

Tabi bir yandan her geçen gün tartıda bir mücadele başlıyor. Kaç kilo aldım, kaç kilo ile devam ediyorum diye... Ben düzenli yaptığım sporumu hiç bırakmadım. Yaz ayının bana verdiği deniz fırsatını da sonuna kadar kullanıyorum. Pilates veya yüzme yapmadıysam o gün mutlaka yürüdüm. Ama bu 20 dk yürüdüm tamam yada 2-3 kulaç attım bitti değil. Hep bir gün sonra biraz daha fazla hareket etmeyi kendime hedef edindim. 20 dk mı yürüdüm bir gün sonra 22 dk sonra 24 yada 15 dk mı yüzdüm sonra 20 dk gibi hep biraz daha fazla yaptım. Bu kişiden kişiye değişiyor. Bence bunun önerisi olamaz. Bu sizin bedeninizin size söyleyeceği bir şey başka birinin değil. Çıkın yürüyün ne kadar yürüyebilirseniz. İlk çok zorlamayın kendinizi. hep hafif tempo ile başlayın. Daha sonra bir gün öncenin bir tık üstüne çıkın. Dışarı çıkamadınız, yüzemiyorsunuz da o zaman evde hareket edin. Mesela ben Balıkesir- İstanbul feribotunda 2 buçuk km yürüdüm. Biraz insanlar deli sandılar ama olsun:) Boş boş oturmaktan iyidir....

Şimdi 3 trimesteri karşıladım. Bakalım içinde bulunduğum son dönem bana neler getirecek. Bol bol aman dikkat et bu erken doğuma sebep olur düşüncesi bekliyorum:) Yada normal doğum için bak şunları yap gibi birbirinden değişik öneriler de olacağına hiç şüphem yok.... Ama 9. ayımda size doktoruma 9 ay boyunca sorduğum efsane soruları ve cevaplarını paylaşacağım...:) İçlerinde çok komikleri var gerçekten....

Hamileliğimin 7. ayında öğrendiğim bir şey var oda bu beden benim bedenim. Herkesten nasıl kaşım gözüm farklıysa bedenim de bana özel. Bu hamilelik sürecinde de yaşadıklarım, belirtiler, etkiler hepsi bana özel... Ama bildiğim 3 şey var. Beslenme önemli bununla ilgili yazdım dilerseniz okuyabilirsiniz. Yukarıda linki paylaştım.

Diğeri hareket etmek gerçekten bana, bedenime ruhuma çok ama çok iyi geliyor. Yeter ki bedeniniz buna izin versin. Kanamanız olmasın. Günlük rutin işlerinizi bırakmayın. Yürümekten vazgeçmeyin hareket etmek bana hep iyi geldi, hamilelikte çok çok iyi geldi.

Diğeri öğrendiğim ise içinizde bulunduğunuz huzur ve mutluluk çok önemli. Mutlu olmak için her şeyin çok ama çok güzel olması gerekmiyor. Gerçekten anın tadını çıkarmak, her günün keyfine varmak. Korkular, endişelerden uzaklaşıp içinde büyüyen canı hissetmek ve onunla her anı yaşamak çok güzel bir şey. Endişeleri bırakın, korkuları boş verin, sorunlar, trafik, hayat şartları hepsinden uzaklaşın. Hamilelik boyunca haberleri izlemiyorum mesela. Çok uğraştım ama ülkemde bir çok şeyi değiştiremedim. Bırakın çevremde ki insanların düşüncesini bile değiştiremedim. Onun için doğuma kadar siyasetten uzak durma kararı aldım.
 Trafiğe mi girdim ( nefret ediyorum bir çok insan gibi ben de ) En sevdiğim müzikleri açtım son ses dinledim bağıra bağıra ben de söyledim hatta dans ettim.

Hamileliğim boyunca anı yaşıyorum.... Çünkü hisetiğim bir şey bebeğime sadece yediklerimle zarar vermiyorum. Hislerim de onu çok etkiliyor. Onun için hayattan gerçetten keyif almak, keyif alarak yaşamak çok önemli benim için.... Bunun için her şeyin benim istediğim gibi olmasına gerek yok. Bakış açısına gerek var... Anın tadını çıkartın. Bebeğiniz ile bir bedende olmanın keyfine varın.

Bakalım 7 ayda neler yaşacağım. Sizinle buradan tekrardan görüşmek üzere...

9 Şubat 2017 Perşembe

Kozmetik Ürünlerdeki Tehlike!

Gün içinde kişisel bakımınız için hangi kozmetik ürünleri kullanıyorsunuz? 
Yüz kremi? El kremi? Deodorant ? Peki her gün en çok kullandığınız sabun, sıvı sabunlar yada banyoda ki şampuanınız, saç kreminiz yada vazgeçemem dediğiniz parfümünüz.
 Bu ürünlerin kimyasal analizlerinden tüyler ürperten sonuçlar ortaya çıkmıştır. Araştırmalara göre bu malzemeler birçok kadın için günlük hayatın bir parçası olsa da sağlık açısından büyük bir riski de beraberinde getirmektedir. Bu kozmetik ürünlerini kullanan bir kadının vücudu her gün 515 kimyasal maddeye maruz kalıyor. Bu kimyasal maddeler alerjiden, hormon bozukluğuna, doğurganlık sorunlarından kansere kadar birçok rahatsızlığa neden olabiliyor.

Her gün cilt bakımı için kullandığınız doğal olmayan bir yüz kremini düşünelim. İçinde neler var? 

Su, alkol, dimetikol, sodyum borat TEA, sorbitol, metil paraben, propil paraben, butil paraben, mentol C-12-15 alkil benzoat, fenoksietanol, propilen glikol, tokoferil asetat, potasyum sorbat, sodyum benzoat, EDTA, titanyumdioksit. Bunlar kremlerde sıklıkla gördüklerimiz. Görüldüğü üzere basit bir yüz kremi bir kimya fabrikası gibi.
Ne yazık ki kozmetik üreticilerinin renkli reklamlar, harika görünen kadınlar ve pırıltılı ambalajlar eşliğinde büyük mucizeler ile bizlere sunduğu ürünlerin çoğunda özü itibari ile bizler için zararlı kimyasallar kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda kozmetiklerde kullanılan 400 den fazla toksik elementin artıkları kanda ve yağ dokusunda bulunmuştur. Cilde ve deriye uygulanan kimyasallar, cildin geçirgen özelliği nedeniyle direkt olarak vücudumuza girer ve kılcal damarlar vasıtasıyla kan dolaşım sistemine geçebilirler. Eğer derimiz ve cildimiz geçirgen olmasaydı tehlike bu kadar önemli olmazdı. Deri tarafından emilen kimyasallar ağız yoluyla alınanlardan daha tehlikeli olabilir. Ağız yoluyla alınan kimyasalların bir kısmı sindirim sırasında bertaraf edilirken, deri tarafından emilen kimyasallar doğrudan kana geçiyor.


Saç spreyleri, parfümler ve pudralar solunum yolu ile, rujlar yutularak, kremler ve saç boyaları deriden geçerek vücuda giriyor. Aslında hepimizin yapması gereken aldığımız ürünlerin etiketlerini okumak. Okumakta ne yazıyor çoğunu bilmiyoruz. Hepsinin özelliklerini bilmek belki imkansız ama en sık rastlanan zararlı maddelere birlikte bakalım;


Koruyucu Paraben

Kozmetik, cilt bakım ürünlerinde raf ömrünü uzatmak ve koku giderici olarak kullanılmaktadır. Alerjik reaksiyon ve ciltte kızarıklığa neden olabilir. Günlük hayatta en çok kullandığınız deodorantlarınızda var. Deodorantı koltuk altına sıkılıyor, yan lenf bezlerimizin bulunduğu kısma. Direk lenflere ulaşıyor... 
Parabenler hem zehirli hem de toksik özelliği taşırlar.  Vücutta östrojen hormonunu taklit eden madde olarak da bilinmektedirler. Bu ne demek oluyor? Bu madde bizim vücudumuza girdiği zaman östrojen hormonunu taklit ederek vücudunuzun hormon dengesini direk olarak etkiliyor. 
Paraben adlı madde öyle uygulandığı yerin yüzeyinde kalmıyor. Cildimize, dokularımıza, kan ve idrarımıza dahi geçtiği tespit edilmiştir. Yani vücudumuza komple sızıyor.
İngiltere'de son araştırmada, kadınların artan meme kanseri ile paraben kullanımı arasında ilişki gözlemlenmiştirMeme kanseri olan kadınlar baz alınarak yapılan bazı deneyler için onlardan tümör  örnekleri alınmıştır. Alınan tümör örneklerinde oldukça fazla miktarda paraben olduğu tespit edilmiştir. Vücuttaki hormonal reaksiyonları artıran kimyasal bileşiklerin kullanılması özellikle de östrojen hormonu ile yükselmesi, meme kanserinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. 

Alüminyum (E173)
Genelde vücut kokusu için üretilen ürünlerde kullanılmakta. Yaşlılık ile ilişkili Alzheimer hastalığıyla ilişkisi olduğu düşünülüyor. Meme kanseri gelişimine neden olabiliyor. Gıdalarda da sık sık karşımıza ne yazık ki çıkmakta. Bulantı, kusma, iştahsızlık, gastrit, mide ülseri, böbrek bozuklukları, sinir sistemi tahribatı gibi bir çok yan etkisi vardır.Mutlaka sakınılmalıdır. 

Madeni yağ
Petrol türevidir. Vücut kremleri ve kozmetiklerde temel malzeme olarak kullanılır. Bebek yağı% 100 mineral yağ ile yapılır. Kaplayıcıdır, cildin salgıladığı toksin örtü üstüne rahat çıkamaz. Böylece cilt zararlı toksinleri dışarı atamaz.


Sodyum Lauryl sülfat (SLS) ve Amonyum Lauryl sülfat (ALS)
Genellikle şampuan, diş macunu, yüz sabunu, deterjan ve vücut banyo temizlik ürünlerinde kullanılır. SLS ve ALS ciltte tahrişe neden olabilir. İkisi de kolayca vücut tarafından emilebilir. Bu ucuz maddeler çok miktarda köpük yaratıyor. Bu maddeleri içermeyen şampuan veya temizleme jelleriniz pek de köpürmez, buna üzülmeyin. Unutmamanız gereken en önemli ayrıntı temizleme ürünleri köpürmemesi demek güzel temizlemiyor demek değildir. Bu bize reklamlar ile oluşturulan yanış bir algıdır. Ben köpürdü mü saflığında şüphe ederim ve almam. 


Propylene Glikol
Bazı güzellik ürünleri, kozmetik ve yüz temizleyicilerinde bulunur... Kontakt dermatit denilen, "derinin zararlı sayılan bir uyarana karşı verdiği yanıt"a sebeplerden biri olarak görülür. Bağışıklık sisteminiz ona tepki vermiştir! Son çalışmalar, bu maddenin böbrekler ve karaciğere zarar verebileceğini de gösterdi.


Izopropil alkol
Alkol bazı cilt bakım ürünlerinde çözücü olarak kullanılır. Bu madde deride tahrişe sebep olabilir ve derinin koruyucu örtüsünün dengesini bozabilir. Ayrıca, erken yaşlanmaya neden olabilir.


DEA (Diethanolamine), TEA (Triethanolamine) ve MEA (Monoethanolamine)
Kozmetik ve cilt bakım ürünlerinde rastlarsınız. Kanser riskini artıran tehlikeli şüpheli malzeme listesindedir. Alerjik reaksiyonlar yapabilir ve uzun vadeli kullanımında böbrek ve karaciğere rahatsızlık vereceği söyleniyor..



Polietilen Glikol (PEG)
Kozmetik ürünleri kalınlaştırmak, kıvamlamak için kullanılır. Cildin bakterilere karşı daha savunmasız kalmasına neden olabilir, cildin doğal nem tutma dengesini bozabilir

Parafin (E905) 
Petrol/ Polietilen ve linyit hidrokarbonlarının sentetik karışımıdır. Kozmetik ürünler, Sakız, meyveler, ve ilaçlarda kaplayıcı, yağlayıcı çözücü ve köpük engelleyici olarak kullanılıyor. Çikolatalar hariç şekerleme ürünlerinde, sakız, hazır kahve, limonata, dondurmada çözücü ve köpük engelleyici olarak; kavun, karpuz, portakal, avakado, armut, ayva, limon, elma, papatya gibi çok sayıda meyvede parlatıcı ve çürüme geciktirici olarak kullanılır. Yani bu tehlikeli madde olan Parafini; kozmetik ürünlerde suya karşı dayanıklılığını arttırır ve bu sebeple daha kalıcı olmasını sağlar. Cilt bakım ürünlerinde ise cildin gözeneklerini tıkar ve nemin ciltte daha uzun süre kalmasını sağlamak amacı ile kullanılır. Bu şekilde cilt yumuşacık olur ve kuru kalmaz. Yiyeceklerde ise daha uzun süre bozulmadan muhafaza etmek için kullanırlar.  Parafine PHA(E320) BHT (E321) katkı maddelerine eklenir. 
FAQ ve WHO ekiplerinin 1991 yılında yaptığı araştırmalarda karaciğer ve lenf sisteminde sorunlara yol açtığı görülmüştür. Aynı ekibin 1995 yılında yaptığı deneylerde de kanser lezzyonlarına neden olduğu gözlenmiştir. Vitamin, mineral eminimine engel olur. İshale yol açar. Hamileler ve bebeklerde kanamalara yol açar. 

Dioksin
Araştırmacılar zehirli kimyasallar sıralamasında başı çeken dioksinlerin, östrojen gibi "doğal steroid" hormonlarını taklit ederek birçok biyokimyasal reaksiyonu başlattığından söz ediyor. En ufak miktarları bile, akne ve eklem ağrılarından uykusuzluğa, kansere, doğum bozuklukları ve bağışıklık sistemi zayıflığına kadar çeşitli rahatsızlıklara sebep olabiliyor.
Dahası dioksinler ve kuzeni "furans" yağda çözünür olduğundan bedenimizdeki yağ hücrelerinde birikme eğilimi gösteriyor. Dioksinlere anne sütünde dahi sıklıkla rastlanıyor. Bebekler yetişkinlere göre 200 kat fazla dioksine maruz kalabiliyor.

Yapay kokular, aromalar
Parfüm, krem, şampuan, duş jeli, deodorant, sabun, deterjan, oda parfümleri ve aklınıza gelecek bir çok şeyde sentetik kokular ne yazık ki bulunmakta. Artık günümüzde bu kokulara insanlar o kadar alıştı ki onlar olmadan temiz olmamış gibi hissediyorlar. Ama bu sentetik kokuların verdiği zararlar o kadar çok ki! Çoğu insan kokuları eskisi gibi çiçeklerden ve doğal yöntemler ile elde edildiğini düşünüyor. Mis gibi lavanta kokan çamaşırlarınız aslında gerçekten lavanta kokmuyor. Bugün parfümlerin içeriği %95 oranında petrol ve kömür ürünü aromatik bileşikler, sentetik kokulardır. Bu yapay kokular; astım, sinüzit, böbrek, kalp, karaciğer, akciğer ve bağışıklık sistemi hasarlarına, DNA bozulmalarına, göğüs ve prostat kanserlerine, hormon dengesizliklerine,  halüsinasyon, baş dönmesi, depresyon, baş ağrısı, vertigo, kalpte ritm bozuklukları, hipertansiyon, ödemler, epilepsi benzeri kasılmalar, donukluk, kulak çınlaması, görme bozuklukları, kan hücrelerini öldürme etkisiyle kansere sebep olurlar. Bebeklerin kendi giysilerinden, annelerinin üstlerinden, oda kokularından ve bir çok yol ile bu aromalara maruz kalmaları onların ilerleyen yaşlarda alerji olmasına davetiye çıkartıyor. Tabi bunun yanında astımda olma riskleri arıyor. Zaten günümüzde bir çok çocukta sık sık rastlanmaktadır. 

Parfümsüz yapamam diyenlerdenseniz ben de 7 sene önce ilk duyduğumda her şey tamam ama parfümümü bırakamam, asla! diyordum. Bugün değil o parfüm, yoldan yanımdan geçen birinin parfümüne bile tahammül edemiyorum. 
Siz  önerim siz hayatınızdan diğer kimyasalları çıkartmakla işe başlayın. Vücudunuz temizlendikçe o kendisi zaten parfümü istemeyecek. 
Şu anda mağazalara sıkılan kokular yüzünden mağazalardan alışveriş edemez oldum, bir arkadaşımın saçında ki şampuan kokusu bile yanındayken beni rahatsız ediyor.  Bu sadece benim çok yoğun, kötü kokuyor gibi tepki vermiyorum. Sentetik kokulara maruz kaldığımda direk başım ağrımaya başlıyor. İnanın vücut temizlendikten sonra onun için zararlı olana çok duyarlı ve tepkili olmaya başlıyor. Ama sizi çok uzun süre uyarmıyor ısrarla aynı şekilde devam edince uyarmayı bırakıyor. 

Günlük hayatınızda sağlığımız için tehdit oluşturan bu kadar zararlı kimyasalları içeren ürünleri kullanmak ise bize sanki bir zorunluluk, hayatımızın olmazsa olmazları gibi gösterilmiş. Pazarlama stratejileri, reklamlar bizleri adeta kimyasallara bağımlı hale getirmiş durumda. 
Hem kendimiz, hemde sevdiklerinizin sağlığı için bilinçlenme ve uyanma artık bizler için bir zorunluluk haline gelmiştir. Bundan sonra isterseniz bu ve bunlar gibi kimyasallardan uzak ürünler almanız hem kendinize, hem de sevdiklerinize yapacağınız bir iyiliktir.