31 Ocak 2020 Cuma

Bir emziren annenin dramı Mastit...


Yaşayan bilir denir ya gerçekten de öyle. Bence çok anne bilmeden mastit yüzünden  emmeyi reddediyor diye emzirmeyi bırakmıştır. 

Mastit yani süt kanallarının tıkanması. Göğüs kanalı dolarsa tıkanıyor. Orada süt yağlanıyor ve o tıkanıklık tedavi edilmezse masitit oluyor. Bu memede ağrıya, sertliğe sebep oluyor. İlerleyen aşamada göğüste sıcaklık, annede terleme, ateş basması ve ateşinin çıkmasına kadar ilerliyor. 

Aslında çok ciddi bir sağlık sorunudur. Veee bebekte aç bir şekilde emmeye çalışır ama süt gelmez deli gibi ağlar anne ne olduğunu anlayamaz. 

Ben ilk Mastit deneyimimi hastanede 2. Gecemde yaşadım. Eve gelip yaşamaktansa hastane de olması daha şanslı bir durum. İlk süt yani kolostrum olduğu için sağma makinesi de çekemiyordu Hemşireler elleri ile sağmıştı. Cidden zor bir andı. Daha sonra evde de bir kaç zor an yaşattı bana ama sonra meme normal sürecine girmiş gibiydi.

Ta ki 26 Şubat akşamına kadar. Kızımı banyo sonrası emzirmek için aldım ve emiyordu. Alıyordu  memeyi alıyor ama bir kaç çekmeden sonra ağlıyordur. Daha sonraları git gide bu diğer öğünlere de yerleşti. Hüma akşam uykusuna yatmadan önce bir de biberonu vardır. Doktor önermişti 1. Ayında bir gece önceden sağdığım sütü veriyordum. Önce emiyor sonra biberonunu içiyordu. Bir çok kişi biberon verdiğim için bunu yaptığımı söyledi. Emzikten diyenler oldu. Herkes bir şey dedi. Ama sonuçta sadece 2-3 dk emmen bir Hüma vardı.

Bir sefer hastaneye gittim yine hastane tipi süt sağma makinesi ile sağmaya ama yok ne yazık ki Bebeğin emmesi kadar kuvvetli  hiç bir sağma makinesi olamıyordu. Sonuç sadece mememi Hüma açabiliyordu.

Ben de canla başla emzirmeye çalıştım. Ayakta emmeye başladık. Ayakta yetmedi şarkı söyleyerek ve en son merdiven çıkarak emiyordu. Herkes yapma alışır dedi. Ya emzirmeyi bırakacaktım yada kızımı taşıyabileceğim noktaya kadar merdiven çıkıp inerek emzirecektim. Sonuç gece yarısı bile ayakta emziren bir ben ve bu şekilde emmen bir bebek ile geçen 2 buçuk ay.

Sıcak su ile masaj yap açılır denildi daha kötü oldu. Hem de çok daha kötü. Onun için size tavsiyem sıcak suyu bir deneyin baktınız iyi gelmiyor zorlamayın. Sıcak süt üretimini artırırmış. Ben de daha kötü oldu. İyi olan soğukmuş. Memede sıcaklık hissettiğiniz zaman soğuttuğunuz buz jellerini bir havluya koyup  emzirdikten sonra memenize tutun.

Bir diğer önerim sık sık emzirin. Ama oda ben de söyle bir sürece neden oldu. Sabah tıkanan mememi akşama kadar emzirip, sağıp açıyordum. Tam Ohhh diyip yatıyor sonra yine oluyordu. Sağdım sağdım sağdım... sonra tevhide abladan danışmanlık aldım. Ondan öğrendiğim üzere sağmak beni  kısır döngüye sokmuş. Sağdıkça süt arttı, sür arttıkça bebeğin ihtiyacından daha fazla vücut süt üretti, bu daha çok tıkanmaya neden oldu. Ve sağmayı bıraktım. Meme ve bebeğin ilişkisine güvendim. Bir süre sonra memelerim Hüma'ya göre sütü dengelemeye başladı.

Amaaaa beni kurtaran lesitin oldu. Bu bir öneri değil. Lütfen doktorunuza danışmadan hiç bir şey yapmayın. Yurt dışında çok yaygın olarak kullanılıyor. Burada da çok doktora sordum. Kimi hayır dedi, kimi tabi ki alabilirsin dedi, kimi bir fikrim yok dedi. Ben ve eşim oturduk düşündük karar verdik. Lesitin aslında vücut için faydalı bir şey. Ama soyadan üretiliyor genelde ve soyada ciddi şekilde genetiği değiştirilmiştir. Aynı zamanda soya lesitini ambalajlı ürünlerde çok kullanılıyor. Ben ambalajlı ürün nerdeyse hiç tüketmiyorum zararlı diye şimdi soya lesitini içmek, hem de emzirirken ciddi zor bir karardı.

Sonra bir tanıdığım ile konuştuk. İngiltere'de yaşıyor Bir araştırmasını rica ettim. Oda bu ürünün organiğini buldu. Kullanmaya başladım. Ertesi gün oturarak emziriyordum. İnanılmazdı. Sonra arkadaşım Hollanda’dan yine organik ama ay çiçekten üretilen lesitin buldu bana. Soyadan daha da fazla güvenli geldi. Soya aynı zamanda vücutta ki hormonları da etkilediği için olabildiğince soyadan uzak durdum. Oturarak emzirmek gerçekten mükemmel bir şey.

Şimdi ayakta emzirme alışır, merdiven çıkarak emzirmeye alıştırdın sen bu cocuğu,
Biberon verdin ondan emmek istemiyor,
Emzikten, otur otur öyle emzir, nasıl alışırsa öyle gider, bu çocuk böyle mi emecek hep diyen herkesi dinleseydim şu anda kızım emiyordu. Süt olmaz, yada gerçekten Bebek istemez o başka mama ile devam ederdik ama bilmeden mastit nedeni ile etmemesi çok üzücü olurdu. Kimseyi dinlememek, sadece evladını hissederek devam etmek çok güzelmiş.  

Pes etmeyin ve kimseyi dinlemeyin. Meme reddinin nedenleri var. Mastit bunlardan biri olabilir. Bebek emmek istiyor ama süt gelmiyor olabilir. Ben bebeğim nasıl emiyorsa öyle emdim ve bu süreçte araştırarak bir çözüme ulaştım.  Bebeğinizi emzirin nasıl olursa emzirin. 3 ay merdiven çıkarak emmen Hüma alışmadıysa hiç bir bebek alışmaz :) 

Umarım o zor süreçte yaşadıklarımı anlatan bu yazım belki benim gibi bu süreci yaşayan annelere yardımcı olur.

13 Ekim 2018 Cumartesi

Veee Kızım evinde... Merhaba Yeni Hayat

Herkese merhaba 
Doğumdan sonra hiç yazmadığımı fark ettim. Şimdi geriye dönüp ilk 3 ay yani 4. trimester den bahsetmek istiyorum. Hamileliğin devamı olarak kabul edilen bir dönemdir. Aslında tam dünyada yaşamaya uygun haline bu 3 Aydan sonra geliyor insan evladı ama anne 12. Ayda ki bebeği doğurmadığı için erken doğumlar ola ola 9. Aya gelmiş bizlerin doğması. Buna normal zamanda doğum deniyor. Aslında hala da erken doğumlar devam ediyor.
Doğumdan sonra ki 3 ay benim en zorladığım zamanlar oldu. Ama bu anneden anneye değişiyor. Benim çevremde en sevdiği zaman diyen anneleri de biliyorum. Anneden anneye ve bebekten bebeğe değişiyor. Ben kendi hikayemi sizinle paylaşmak istiyorum.

15 Kasım akşamı başlayan sancılarımdan sonra kızım 17 Kasım’da kollarımdaydı. O kadar minik o kadar güzel o kadar harikaydı ki diye bir cümle kurmak isterdim ama o kadar minik, o kadar çaresiz, o kadar bana bağlı ve o kadar ne yapacağımı bilemez şaşkın haldeydim ki bir süre de öyle devam ettim :) eve geldiğimiz ilk zamanlar o lohusa hallerim ahhh ahhh anlatılmaz yaşanır :) size tavsiyem benim gibi herşeyi kendini yapmaya, bütün sorumluluğu almaya çalışmayın.  Bırakın etrafınızda ki insanlar sizin için oradalar. İzin verin onlara. 

Sonra ikinci tavsiyem annelik öyle gökten inmiyor. Zamanla evladınızı en iyi siz anlayacaksınız. Onun ne hissetiğinizi gerçekten hissedeceksiniz. Bu bağlanma ile oluyor, bağlanma da zamanla. İlk ay bol bol sarıp sarmalayın evladınızı. Sakın etrafınızda aaaaa ama bu kucağa alışmış diyenlere aldırmayın. Unutmayın ki Bebek zaten karnınızda büyüyor nasıl kucakçı olmasın:) 

Benim kızım 3 ay sırtı yere değdiği an ağlardı. Sanki bir düğme var ve basınca ağlaması başlar, ayağa diktiğimiz de susardı. Ahhh ahhh bu gözler ne acıyarak bakan suratlar gördü, bu kulaklar ne allah kolaylık versin sana diyenler duydu:)  İşte bu durumlarda yapışık bir evlat ile yaşananın en güzeli sling. Ben mesela memede uyudu koydum devam etti diyemedim hiç.

 Benim kız memede de uyumadı ki. o memede uyudu ve ben onu koyduğum an uyandı. Geceler bile emzirir. Göğüsüme koyar 30 dk sonraya saat kurar yatağına beraber uyuklar 30 dk sonra saatim çalınca yatağa koyardım.  Kaç kes Ruya gördüm uyanır yatağın içinde kızımı arardım. 11 aylık geçen gün yine yaptım bunu :) çok korktum çok endişelendim. Ben ne yapacağım diye. Sadece üstümde uyuyor yada da slingde diye çok korktum. Hepsi yersizmiş büyüdükçe herşey yoluna girdi. 4 buçuk aylıktan beri de kendi yatağında uyuyor. Ve ağlatmadan bu geçişi yaptım. Ağlatmadan da uyku eğitimi oluyor onu da yazacağım ilerki günlerde.

Size tavsiyem bol bol kucağınıza alın, sarın sarmalayın. Uyusun nasıl isterse nerede isterse uyusun. Gazı olduğu zaman yapacağınız çok bir şey yok kendinizi üzmeyin desem de faydası olur mu bilmiyorum. Ama gaz için önerim zaman ve sabır. Bu konuda belki faydası olur diye gaz için yaşadığım tecrübeleri yazmıştım onlara bu kinkten ulaşabilirsiniz.

Veeee lohusalık bir yanda, gazlı bir bebekse gaz ağlamaları bir yandan, sizin değişen dünyanızın etkisi bir yandan, bebeğe alışma süreci bir yandan, koşturarak günler geçerken hepsi azmış gibi bir de etrafta bitip bilmeyen o soru. “Sütün yetiyor mu” ve “emiyor mu?” Ne yapacaksın emiyorsa gelip sen mi ağzına memeyi vereceksin? Yada süt mü basacaksın göğüslerime? Hayır bu sorular öyle sorular ki o süt yetse bile insan bir süre sonra sütüm yetiyor mu? Diye kafayı yedirtiyor insana! Hep diyorum lohusa depresyonu yoktur, lohusayı depresyona sokanlar vardır. 

Sütünüz yetiyor mu yetmiyor mu anlamanın en güzel yolu bir bez takibi, gün içinde yeterince bezi ıslanıyor mu iki kilo kaybının olmaması Oda kontroller ile belli olacaktır. Onun dışında elinizde süt sağma makinası kaç cc çıkmış gezmenize gerek yok. İlk aylar zaten sık sık emzirin. Sarılık riski yoksa ben geceleri sadece kızım uyandığında emzirdim gündüz ama sık sık emzirdim. Onu dışında tabi ki beslenmenize dikkat edin ama bol bol ten teması, bol emzirme ve bol su( biliyorum bunalr insana yetersizmiş gibi geliyor :) sadece bu mu oluyor insan ama gerçekten bu) Gaz için bu linke tıklayarak  yazıma ulaşabilirsiniz.  Bir de gerçekten şu bir gerçek. Sütün üretimi vücuttaki prolaktin hormonu ile alakası. Onun için kendinizi ne olur yıpratmayın. Bazen ne yaparsanız yapın olmuyor. Bu hormonla alakalı. Ama bol bol emzirin gerçekten de bu hormonun salgılanması için gereken şey emzirmek. 

Evladınızı kucaklayın, sarıp sarmalayın bırakın göğüsünüzde uyusun, bırakın kucağınızda yaşasın. Zamanla yatağına da yatmaya, yerde de oynamaya da alışacak. Hatta itecek sizi beni yatağıma koyun diye :) hoş 11 aylık hala sırtında ki düğme çalışıyor! Sırtını yere koyduk mu pek mutlu olmuyor ama en azından giydirirken oyalanabiliyor. 

Bu anlar sadece bir dönem bol bol çıkın evladınızı koyun slinge dolaşın temiz hava alın yürüyün. Yada cok uykusuzum derseniz sadece temiz havada durun. Ama hergün dışarı çıkın. Size en iyi gelecek olan temiz hava ve evladınız. 

İlk 1 ay göğüsümde kolumda yada babasının üstünde ve pusette uyuyan kızım 2. Ayında slinglerde ve pusette uyumaya devam etti. Çok ama ciddi çok zordu benim için çünkü gündüzleri yatağına koyduğum anda zınk diye uyanırdı. Uykusu nerede başlarsa öyle devam etti Hüma’nın. Hala da böyle elbet bir gün değişir umudu ile devam ediyorum ama ben de aaaa bak uyudu arabada dur yatağında devam etsin. Yada arabayı sürerken uyudu ohhh oturayım devam eder o durumu olamadı. Her bebeğin  bir mizacı var onu kabul edip ona göre yaşamak en güzeli. Mesela salonda Işık’ta uyudu başlarda ama sonraları değişti. Mesela 8 ay gündüzleri müzik ile uyuttum ben hümayı ama müzik dışında başka sese uyandı. Onun için kabul ettim ona göre davranıyorum:) güzel bir şekilde eğitti beni benim kızım:))))

Gazımızla, uykusuzluklarımızla, neden ağladığını bilemediğim ağlamalarımızla devam etti. Sanki o doğduğuna ben de doğurduğuma mutsuzdum:) bol bol kucağımı istedi, kucağımda dolaşmak istedi, hareket istedi. Dışarıda çok mutlu oldu onun için hep öğlen uyuyacağı zaman dışarı çıkardık. Mastit olup emme sorunuyla taşıyana kadar dışarısı benim kurtarıcımdı. (Bu konuyu da paylaşacağım sizinle. Efsane emzirme serüvenim:) ) Onun için çekinmeyin çıkın dışarı.

2 aylıktı Hüma araba ile alıp çıkardım dışarı. Tabi ki korktum ağlarsa ne yaparım diye ama yapacak bir şey yoktu kenara çekip dururum sakinleşecek dedim. Önce yakın mesafelere çıktım. İlk otobana çıktığım zaman okyanusları aşıyormuşum gibi hissetmiştim kendimi:) adım atmaktan çekinmeyin.

İlk 3 ay bol bol sarılın, bol bol gezin ve bol bol ağlamak istiyorsanız da ağlayın. İlk annelik şaşkınlık, heyecan, ne yapacağını bilememekmiş gerçekten ama iç sesinize kulak Verin. Evladınızı gerçekten en iyi siz anlayacak ve onu en iyi siz hissedeceksiniz. Sizin hislerinizin yarısı aslında onun hisleri olduğunu duymuştum. 11 aylık bir anne olarak bunun çok doğru olduğunu söyleyebilirim. Anın tadını çıkartın. Bu günler de geçecek ve tüm o zorluklardan geriye tebessüm ve özlemle bakacağınız anılar kalacak. Ve bol bol fotoğraf çekmeyi de unutmayın. Çok ağlıyor olsa bile :) mesela benim kızımın yatırıp sevimli kart ve yazılarla tek tül fotoğrafı olmuştur. Onun dışında genelde ağlarken var :))) ama onlar bile anı iyi ki çekmişim çekebildiğim kadar. 

Bir de bebekte olsalar, yeni doğmuştu olsalar bir iletişim şekilleri var. Bebeklerin dili varmış. Bir arkadaşım bir video göndermişti bana sonra da Kitapta okumuştum. Gerçekten doğru. Mesela meme için neeee diye ağlıyorlar. Ne diyorsa karnı aç. Bununla ilgili bir video var


Gerçekten bir şekilde kendilerini ifade ediyorlar. Ama hep anlayamıyor insan:) 


İlk 3 ay boyunca  Minik canınızın canını bol bol kucaklayın, bol bol koklayın ve hislerinize güvenin:)

17 Nisan 2018 Salı

Hamileliğin son dönemi

Çok zaman geçmiş son yazımdan bu yana.
7 aylık hamileyken yazmışım en son. Şimdi o zaman geçmişe dönüp yavaş yavaş o günleri tekrardan yaşayarak yazı yazma zamanı.
Hamileliğin son dönemi; yanı üçüncü  trimesterde gerçekten denildiği gibi her geçen gün daha da ağırlaşıyormuş insan. Hem tatlı bir heyecan, hem rutin kontroller, hem bebeğin odasını hazırlama telaşı, hem de hastane çantasında neler olmalı, Doğumdan sonra bana neler lazım diye sorular ile hem hızlı hem de sanki geçmiyormuş gibi gelen bir süreydi benim için.

Ay bu koltuğun bu köşesini özleyeceğim, dur şurada da sıkılayım, uyanınca keyif yapamayacağım, dur  yarım saat daha yatağın içinde yuvarlanayım, bir süre gezemeyeceğim diye devamlı akşam dışarıda, yemek organizasyonları ile hamileliğin sonunu getirdim.

Spor aynı şekilde devam etti. Pilates yaptığım günler dışında akşamları yürüdüm bol. Sonbaharın da tatlı serinliği başladığı Eylül, Ekim aylarında bol bol yürüdüm. 4-5 km yürümezsem yetmiyordu.  Şimdi bakıyorum da iyi ki o kadar yürümüşüm çünkü insan yorgun olmasa da bebeği doğduktan sonra kendi bedenini dinlendirmeden onun İçin yaşıyor. Yani o günlere hazırlık oldu benim için. Yorgun olsan da yürü Gevher yürü! Hareket et Gevher hareket et... Özellikle 8. ay zorla akamları yürümek için çıktığımı çok net hatırlıyorum. Ciddi ciddi sürüne sürüne evden çıktığım akşamlar oldu. Ama bu bana çok iyi geliyordu sonrasında.

Çoğu hamile yapar. Hafta hafta aynı pozu çeker. Hiç üşenmedim ben de, her hafta aynı pozu çektim. Ama biraz bana özel oldu. Sonuçta ters bir insanımdır ben:)






40. Hafta biter 41 merhaba...





Evet öyle denildiği ay otur, kalkma, eğilme, zıplama doğum başlar, suyun patlar, doğumu tetiklersin gibi laflara itibar etmedim. Ama bir gerçek ben bütün bunları doğumdan önce de yapıyordum. Öyle bir anda aaaa hamileyim ben dur şunlara başlayım demedim. Bedenim, kaslarım bunlara zaten hazırdı. Doğumu da öyle denildiği gibi ne zıplamak, nede spor tetikledi. Hatta bir ara suni sancı üzerine konuşmaya başlamıştım doktorumla gelmezse diye gün bile vermişti bana... Ama tabi ki bu hareketleri normal bir gebelik için bunu diyebilirim.


Oda olarak biz çok bir şey yapmadık. Hali hazırda olan odaya bir park yatak, bir alt değiştirme koydum., bir de kızıma çekmeceli  bir dolap aldım. Her anne baba farklıdır tabi ki ama ben bu noktada biraz daha büyüsün onun seveceği gibi bir oda hazırlamak istedim. Onu göreyim, tanıyayım, neleri seviyor anlayayım, ondan sonra odasını yapayım istedim. Doğmadan önce bana özel olacaktı. Şimdi Dünya’ya geldikten sonra iyi ki böyle yapmışım diyorum. Kıyafet konusunda da ilk bebek olduğu ,çin daha hiç bir şeyden haberim yoktu :) olaya tamamen yabancı bir insandım ben. tulum mu, iki parça kıyafet mi bilemedim. Bir kaç tane aldım ve doğumdan sonra hangisi ile rahat ettiysem onlardan sipariş verdim. Artık internet çağında yaşıyoruz sipariş verebiliyoruz. İlk zamanlarda Yemek yerken hemen seçip veriyordum. Hem bebeğim kaç kilo doğdu, ne kadar büyük, ne kadar küçük onu da bilebildik bu sayede. Tabi yakınlarımdan aldığım kıyafetler vardı elimin altında. Kim ne verdiyse aldım, giydirdim kızıma çünkü gerçekten çabuk büyüyor ve eskitemiyor bile.

Tabi ki son ayların en büyük heyecanı hastane çantası. Ne alınır, ne koyulur, ne yapılır tamamen kafam karışık bir şekilde bakıyordum. Onun listesini yaptım onu da yazacağım. Ama çok garip bir duygu hiç bilmediğin bir heyecana doğru günler akıp gidiyor. O kıyafetler özenle yıkanıyor, ütüleniyor, yerlerini alıyor. 34. Hafta hazırladığım çantam 41’e kadar bizi bekledi. :) Neredeyse Tabi ki olması gereken bu ama insan çantayı hazırladığı zaman evet gitmiyor muyuz oluyor. Bekliyor, bekliyor, heyecanla bekliyor. En azından bir kasılma olsa oluyor ama benim kız içerdie sadece o elini nasıl yaptığını hala anlamadığım şekilde bir yerler bastırıp ittirmekle meşguldü:)

Ve son haftalar... bitmek bilmeyen bir dönem. Son 40 gün ve Doğumdan sonra ki ilk 40 gün benim için geçmek bilmedi. Sayılı günler çabuk geçmedi:) ağırlaştıkça ağırlaştı denir ya aynen öyle oldu. Ama tabi amuda kalkmama engel olamadı:) yada yürümeme yine bakıyorum da artık doğsun dediğim tek zaman dilimi o haftalardı. Bir yandan koltukların üzerinden özleyeceğim bu halimi deyip yuvarlanıyor, bir yandan keyif kahvaltısı ediyor ( iyi ki yapmışım) bir yandan yatağa geç giriyor geç çıkıyor, ohhh kitabımı okuyor, keyif yapıyor ama bir yanda da evet bu rahat artık bana batıyor diyordum. Kızımı merak ediyordum. Eli, bası, gözü nasıl? yüzü nasıl? hayal etmene çalışıyordum inanılmaz büyük bir heyecan, inanılmaz sabırsızlık, inanılma bir merak mış son aylar... işte tam 5 ay önce bugün Dünyaya geldi güzel kızım... Anne olmak işte hayatımın artık kendim için yaşadığım kısmının sonuna geldiği, kendimden daha çok sevdiğim, düşündüğüm ve gerçekten onun İçin yaşadığım, onun için nefes aldığım an kızımın nefes alması ile başladı.
Hamile olmayı çok sevdiğimi söyleyemem ama anne olmayı çok sevdim ben.

Umarım yazımı okuyan herkes evladını sağlıkla kucağına alıp o güzel kokusunu doya doğa içine çeker. Ve bu mükemmel duyguyu yaşar.

10 Eylül 2017 Pazar

Herkese merhaba,
Bir süredir organik hayat ile yazılarımı başka bir sitede yazmaya başladım. Artık  organik hayat ile ilgili yazılarımı Yasemin Ormanın sitesinden takip edebilirsiniz Diğer yazılar için lütfen tıklayınız

Kişisel bloğumu hayatımda ki tatlı sürpriz ile daha farklı konular hakkında yazarak devam etmeye karar verdim. 2017 bana tatlı bir Süpriz ile geldi. Artık sadece organik Gevher değil, Organik Hamile oldum...:) Ben de bu süreçte yaşadıklarımı, kaygılarımı, heyecanlarımı paylaşmak istiyorum. Çünkü fark ettim ki bu yazılar bir çok insana yardımcı oluyor. Benim de yazılarını severek takip ettiğim, öğrendiğim, deneyimlerini paylaşanlardan çok şey öğrendiğimi fark ettim. En azıdan insan bu hislerde yalnız olmadığını görmesi bir bir şey.

Şu anda 28 haftalık bir hamileyim. İçinde bulunduğum aylar artık 3. trimester denen döneminin başları. Bu 7 ay boyunca neler neler yaşadım. İlk aylar aman dikkat et, aman yavaş düşer bebek, aman koşma düşer, aman eğilme düşer diye insanı endişe ve paranoyaya itecek düşünceler ile savaşarak geçirdim. Mide bulantılarından okadar çekmedim. Ben şanslıydım midem 2-3 hafta bulandı. Ama insanların evhamlı düşünceleri beni gerçektendaha çok bunaltı. Yıllarca hentbol oynayan, spor hayatıma daha sonra pilates ile devam edip, en son pilates eğitmeni olan bir insan olduğum için bedenime güveniyordum çünkü üzerinde yılların emeği vardı. Onun için sporuma devam ettim. Tabi ki tek spor yapmama güvenmedim, kendimi ve bedenimi dinledim. Onun ve bebeğim bana izin verdiği süre kuruntuların beni ele geçirmesine izin vermedim.

İlk aylarda ikinci bir mevzu da ne yesem, nasıl beslensem.... İşte bununla ilgili güzel bir yazı daha önceden yazmıştım. "Organik Hamile - Beslenmesi " yazısı için lütfen tıklayınız.

ilk 3 ay bunlar dışında anne olma fikrine alışma, her kontrol öncesi acaba iyi mi bebeğim diye heyecanlarla geçti. Tabi yaşanan duygusal iniş ve çıkışların en büyük etkisinin hormonlar olduğunu da unutmamak lazım. Mesela şu anda bile gülmeme sebep oluyor o zamanki ruhsal durumum. Olmayacak şeylere inanılmaz sinirleniyordum. En basitinden aradığım bir şeyi bulamamak bile bende inanılmaz sinirlenmeme sebep olabiliyordu. Daha sonra bunu farkına varınca artık kendime "Gevher normal bir zamanda buna inan sinirlenmezdin. Bu tamamen hormonlardan kaynaklanıyor. Şimdi sakin ol" diye kendini kendine konuşup, kendini telkin eden bir deli olmuştum...:) iyi ki çabuk geçiyor bu dönemler:)

Tabi bunlar dışında bir de yorgunlukla başa çıkmak gerekiyor. Pilates dersi veren biri olarak iki ders arası sağda solda uyuklamakla geçirdim :) Yine çok fazla yorgunluk yapmamıştı ben de ama gün arasında mutlaka uyuklamam vardı. Allahtan her ses ve her ortamda uyuma kapasitesi olan bir insan olduğum için kedi gibi kıvrılıp uyurklardım.:)

Herkesin dediği gibi 2. trimester hamileliğin en güzel dönemi. Gerçekten de çok keyifliydi. Bir kez enerji fark edilir şekilde artıyor. Artık vücudun bebeği kabul etmiş oluyor. Hormonlara alışılıyor. Anne olma fikri de yavaş yavaş sana göz kırpmaya başlıyor. En güzeli de içinde ki can senin hayatına ortak olmaya başlıyor. Yavaş yavaş hareketler ile ben de buradayım diyor. Onun varlığını hissetmek için artık ultrason görüntüsüne ihtiyacın olmuyor.  İlerleyen aylarda rutinini oturtunca evettt birazdan oynamaya başlar diye beklemeye başlıyorsun. Akşam eşin eve gelince babasının sesini duyunca keyifle hareket etmesine hem şaşırmaya, hem de mutlu olmaya başlıyorsun....

Tabi bir yandan her geçen gün tartıda bir mücadele başlıyor. Kaç kilo aldım, kaç kilo ile devam ediyorum diye... Ben düzenli yaptığım sporumu hiç bırakmadım. Yaz ayının bana verdiği deniz fırsatını da sonuna kadar kullanıyorum. Pilates veya yüzme yapmadıysam o gün mutlaka yürüdüm. Ama bu 20 dk yürüdüm tamam yada 2-3 kulaç attım bitti değil. Hep bir gün sonra biraz daha fazla hareket etmeyi kendime hedef edindim. 20 dk mı yürüdüm bir gün sonra 22 dk sonra 24 yada 15 dk mı yüzdüm sonra 20 dk gibi hep biraz daha fazla yaptım. Bu kişiden kişiye değişiyor. Bence bunun önerisi olamaz. Bu sizin bedeninizin size söyleyeceği bir şey başka birinin değil. Çıkın yürüyün ne kadar yürüyebilirseniz. İlk çok zorlamayın kendinizi. hep hafif tempo ile başlayın. Daha sonra bir gün öncenin bir tık üstüne çıkın. Dışarı çıkamadınız, yüzemiyorsunuz da o zaman evde hareket edin. Mesela ben Balıkesir- İstanbul feribotunda 2 buçuk km yürüdüm. Biraz insanlar deli sandılar ama olsun:) Boş boş oturmaktan iyidir....

Şimdi 3 trimesteri karşıladım. Bakalım içinde bulunduğum son dönem bana neler getirecek. Bol bol aman dikkat et bu erken doğuma sebep olur düşüncesi bekliyorum:) Yada normal doğum için bak şunları yap gibi birbirinden değişik öneriler de olacağına hiç şüphem yok.... Ama 9. ayımda size doktoruma 9 ay boyunca sorduğum efsane soruları ve cevaplarını paylaşacağım...:) İçlerinde çok komikleri var gerçekten....

Hamileliğimin 7. ayında öğrendiğim bir şey var oda bu beden benim bedenim. Herkesten nasıl kaşım gözüm farklıysa bedenim de bana özel. Bu hamilelik sürecinde de yaşadıklarım, belirtiler, etkiler hepsi bana özel... Ama bildiğim 3 şey var. Beslenme önemli bununla ilgili yazdım dilerseniz okuyabilirsiniz. Yukarıda linki paylaştım.

Diğeri hareket etmek gerçekten bana, bedenime ruhuma çok ama çok iyi geliyor. Yeter ki bedeniniz buna izin versin. Kanamanız olmasın. Günlük rutin işlerinizi bırakmayın. Yürümekten vazgeçmeyin hareket etmek bana hep iyi geldi, hamilelikte çok çok iyi geldi.

Diğeri öğrendiğim ise içinizde bulunduğunuz huzur ve mutluluk çok önemli. Mutlu olmak için her şeyin çok ama çok güzel olması gerekmiyor. Gerçekten anın tadını çıkarmak, her günün keyfine varmak. Korkular, endişelerden uzaklaşıp içinde büyüyen canı hissetmek ve onunla her anı yaşamak çok güzel bir şey. Endişeleri bırakın, korkuları boş verin, sorunlar, trafik, hayat şartları hepsinden uzaklaşın. Hamilelik boyunca haberleri izlemiyorum mesela. Çok uğraştım ama ülkemde bir çok şeyi değiştiremedim. Bırakın çevremde ki insanların düşüncesini bile değiştiremedim. Onun için doğuma kadar siyasetten uzak durma kararı aldım.
 Trafiğe mi girdim ( nefret ediyorum bir çok insan gibi ben de ) En sevdiğim müzikleri açtım son ses dinledim bağıra bağıra ben de söyledim hatta dans ettim.

Hamileliğim boyunca anı yaşıyorum.... Çünkü hisetiğim bir şey bebeğime sadece yediklerimle zarar vermiyorum. Hislerim de onu çok etkiliyor. Onun için hayattan gerçetten keyif almak, keyif alarak yaşamak çok önemli benim için.... Bunun için her şeyin benim istediğim gibi olmasına gerek yok. Bakış açısına gerek var... Anın tadını çıkartın. Bebeğiniz ile bir bedende olmanın keyfine varın.

Bakalım 7 ayda neler yaşacağım. Sizinle buradan tekrardan görüşmek üzere...

9 Şubat 2017 Perşembe

Kozmetik Ürünlerdeki Tehlike!

Gün içinde kişisel bakımınız için hangi kozmetik ürünleri kullanıyorsunuz? 
Yüz kremi? El kremi? Deodorant ? Peki her gün en çok kullandığınız sabun, sıvı sabunlar yada banyoda ki şampuanınız, saç kreminiz yada vazgeçemem dediğiniz parfümünüz.
 Bu ürünlerin kimyasal analizlerinden tüyler ürperten sonuçlar ortaya çıkmıştır. Araştırmalara göre bu malzemeler birçok kadın için günlük hayatın bir parçası olsa da sağlık açısından büyük bir riski de beraberinde getirmektedir. Bu kozmetik ürünlerini kullanan bir kadının vücudu her gün 515 kimyasal maddeye maruz kalıyor. Bu kimyasal maddeler alerjiden, hormon bozukluğuna, doğurganlık sorunlarından kansere kadar birçok rahatsızlığa neden olabiliyor.

Her gün cilt bakımı için kullandığınız doğal olmayan bir yüz kremini düşünelim. İçinde neler var? 

Su, alkol, dimetikol, sodyum borat TEA, sorbitol, metil paraben, propil paraben, butil paraben, mentol C-12-15 alkil benzoat, fenoksietanol, propilen glikol, tokoferil asetat, potasyum sorbat, sodyum benzoat, EDTA, titanyumdioksit. Bunlar kremlerde sıklıkla gördüklerimiz. Görüldüğü üzere basit bir yüz kremi bir kimya fabrikası gibi.
Ne yazık ki kozmetik üreticilerinin renkli reklamlar, harika görünen kadınlar ve pırıltılı ambalajlar eşliğinde büyük mucizeler ile bizlere sunduğu ürünlerin çoğunda özü itibari ile bizler için zararlı kimyasallar kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda kozmetiklerde kullanılan 400 den fazla toksik elementin artıkları kanda ve yağ dokusunda bulunmuştur. Cilde ve deriye uygulanan kimyasallar, cildin geçirgen özelliği nedeniyle direkt olarak vücudumuza girer ve kılcal damarlar vasıtasıyla kan dolaşım sistemine geçebilirler. Eğer derimiz ve cildimiz geçirgen olmasaydı tehlike bu kadar önemli olmazdı. Deri tarafından emilen kimyasallar ağız yoluyla alınanlardan daha tehlikeli olabilir. Ağız yoluyla alınan kimyasalların bir kısmı sindirim sırasında bertaraf edilirken, deri tarafından emilen kimyasallar doğrudan kana geçiyor.


Saç spreyleri, parfümler ve pudralar solunum yolu ile, rujlar yutularak, kremler ve saç boyaları deriden geçerek vücuda giriyor. Aslında hepimizin yapması gereken aldığımız ürünlerin etiketlerini okumak. Okumakta ne yazıyor çoğunu bilmiyoruz. Hepsinin özelliklerini bilmek belki imkansız ama en sık rastlanan zararlı maddelere birlikte bakalım;


Koruyucu Paraben

Kozmetik, cilt bakım ürünlerinde raf ömrünü uzatmak ve koku giderici olarak kullanılmaktadır. Alerjik reaksiyon ve ciltte kızarıklığa neden olabilir. Günlük hayatta en çok kullandığınız deodorantlarınızda var. Deodorantı koltuk altına sıkılıyor, yan lenf bezlerimizin bulunduğu kısma. Direk lenflere ulaşıyor... 
Parabenler hem zehirli hem de toksik özelliği taşırlar.  Vücutta östrojen hormonunu taklit eden madde olarak da bilinmektedirler. Bu ne demek oluyor? Bu madde bizim vücudumuza girdiği zaman östrojen hormonunu taklit ederek vücudunuzun hormon dengesini direk olarak etkiliyor. 
Paraben adlı madde öyle uygulandığı yerin yüzeyinde kalmıyor. Cildimize, dokularımıza, kan ve idrarımıza dahi geçtiği tespit edilmiştir. Yani vücudumuza komple sızıyor.
İngiltere'de son araştırmada, kadınların artan meme kanseri ile paraben kullanımı arasında ilişki gözlemlenmiştirMeme kanseri olan kadınlar baz alınarak yapılan bazı deneyler için onlardan tümör  örnekleri alınmıştır. Alınan tümör örneklerinde oldukça fazla miktarda paraben olduğu tespit edilmiştir. Vücuttaki hormonal reaksiyonları artıran kimyasal bileşiklerin kullanılması özellikle de östrojen hormonu ile yükselmesi, meme kanserinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. 

Alüminyum (E173)
Genelde vücut kokusu için üretilen ürünlerde kullanılmakta. Yaşlılık ile ilişkili Alzheimer hastalığıyla ilişkisi olduğu düşünülüyor. Meme kanseri gelişimine neden olabiliyor. Gıdalarda da sık sık karşımıza ne yazık ki çıkmakta. Bulantı, kusma, iştahsızlık, gastrit, mide ülseri, böbrek bozuklukları, sinir sistemi tahribatı gibi bir çok yan etkisi vardır.Mutlaka sakınılmalıdır. 

Madeni yağ
Petrol türevidir. Vücut kremleri ve kozmetiklerde temel malzeme olarak kullanılır. Bebek yağı% 100 mineral yağ ile yapılır. Kaplayıcıdır, cildin salgıladığı toksin örtü üstüne rahat çıkamaz. Böylece cilt zararlı toksinleri dışarı atamaz.


Sodyum Lauryl sülfat (SLS) ve Amonyum Lauryl sülfat (ALS)
Genellikle şampuan, diş macunu, yüz sabunu, deterjan ve vücut banyo temizlik ürünlerinde kullanılır. SLS ve ALS ciltte tahrişe neden olabilir. İkisi de kolayca vücut tarafından emilebilir. Bu ucuz maddeler çok miktarda köpük yaratıyor. Bu maddeleri içermeyen şampuan veya temizleme jelleriniz pek de köpürmez, buna üzülmeyin. Unutmamanız gereken en önemli ayrıntı temizleme ürünleri köpürmemesi demek güzel temizlemiyor demek değildir. Bu bize reklamlar ile oluşturulan yanış bir algıdır. Ben köpürdü mü saflığında şüphe ederim ve almam. 


Propylene Glikol
Bazı güzellik ürünleri, kozmetik ve yüz temizleyicilerinde bulunur... Kontakt dermatit denilen, "derinin zararlı sayılan bir uyarana karşı verdiği yanıt"a sebeplerden biri olarak görülür. Bağışıklık sisteminiz ona tepki vermiştir! Son çalışmalar, bu maddenin böbrekler ve karaciğere zarar verebileceğini de gösterdi.


Izopropil alkol
Alkol bazı cilt bakım ürünlerinde çözücü olarak kullanılır. Bu madde deride tahrişe sebep olabilir ve derinin koruyucu örtüsünün dengesini bozabilir. Ayrıca, erken yaşlanmaya neden olabilir.


DEA (Diethanolamine), TEA (Triethanolamine) ve MEA (Monoethanolamine)
Kozmetik ve cilt bakım ürünlerinde rastlarsınız. Kanser riskini artıran tehlikeli şüpheli malzeme listesindedir. Alerjik reaksiyonlar yapabilir ve uzun vadeli kullanımında böbrek ve karaciğere rahatsızlık vereceği söyleniyor..



Polietilen Glikol (PEG)
Kozmetik ürünleri kalınlaştırmak, kıvamlamak için kullanılır. Cildin bakterilere karşı daha savunmasız kalmasına neden olabilir, cildin doğal nem tutma dengesini bozabilir

Parafin (E905) 
Petrol/ Polietilen ve linyit hidrokarbonlarının sentetik karışımıdır. Kozmetik ürünler, Sakız, meyveler, ve ilaçlarda kaplayıcı, yağlayıcı çözücü ve köpük engelleyici olarak kullanılıyor. Çikolatalar hariç şekerleme ürünlerinde, sakız, hazır kahve, limonata, dondurmada çözücü ve köpük engelleyici olarak; kavun, karpuz, portakal, avakado, armut, ayva, limon, elma, papatya gibi çok sayıda meyvede parlatıcı ve çürüme geciktirici olarak kullanılır. Yani bu tehlikeli madde olan Parafini; kozmetik ürünlerde suya karşı dayanıklılığını arttırır ve bu sebeple daha kalıcı olmasını sağlar. Cilt bakım ürünlerinde ise cildin gözeneklerini tıkar ve nemin ciltte daha uzun süre kalmasını sağlamak amacı ile kullanılır. Bu şekilde cilt yumuşacık olur ve kuru kalmaz. Yiyeceklerde ise daha uzun süre bozulmadan muhafaza etmek için kullanırlar.  Parafine PHA(E320) BHT (E321) katkı maddelerine eklenir. 
FAQ ve WHO ekiplerinin 1991 yılında yaptığı araştırmalarda karaciğer ve lenf sisteminde sorunlara yol açtığı görülmüştür. Aynı ekibin 1995 yılında yaptığı deneylerde de kanser lezzyonlarına neden olduğu gözlenmiştir. Vitamin, mineral eminimine engel olur. İshale yol açar. Hamileler ve bebeklerde kanamalara yol açar. 

Dioksin
Araştırmacılar zehirli kimyasallar sıralamasında başı çeken dioksinlerin, östrojen gibi "doğal steroid" hormonlarını taklit ederek birçok biyokimyasal reaksiyonu başlattığından söz ediyor. En ufak miktarları bile, akne ve eklem ağrılarından uykusuzluğa, kansere, doğum bozuklukları ve bağışıklık sistemi zayıflığına kadar çeşitli rahatsızlıklara sebep olabiliyor.
Dahası dioksinler ve kuzeni "furans" yağda çözünür olduğundan bedenimizdeki yağ hücrelerinde birikme eğilimi gösteriyor. Dioksinlere anne sütünde dahi sıklıkla rastlanıyor. Bebekler yetişkinlere göre 200 kat fazla dioksine maruz kalabiliyor.

Yapay kokular, aromalar
Parfüm, krem, şampuan, duş jeli, deodorant, sabun, deterjan, oda parfümleri ve aklınıza gelecek bir çok şeyde sentetik kokular ne yazık ki bulunmakta. Artık günümüzde bu kokulara insanlar o kadar alıştı ki onlar olmadan temiz olmamış gibi hissediyorlar. Ama bu sentetik kokuların verdiği zararlar o kadar çok ki! Çoğu insan kokuları eskisi gibi çiçeklerden ve doğal yöntemler ile elde edildiğini düşünüyor. Mis gibi lavanta kokan çamaşırlarınız aslında gerçekten lavanta kokmuyor. Bugün parfümlerin içeriği %95 oranında petrol ve kömür ürünü aromatik bileşikler, sentetik kokulardır. Bu yapay kokular; astım, sinüzit, böbrek, kalp, karaciğer, akciğer ve bağışıklık sistemi hasarlarına, DNA bozulmalarına, göğüs ve prostat kanserlerine, hormon dengesizliklerine,  halüsinasyon, baş dönmesi, depresyon, baş ağrısı, vertigo, kalpte ritm bozuklukları, hipertansiyon, ödemler, epilepsi benzeri kasılmalar, donukluk, kulak çınlaması, görme bozuklukları, kan hücrelerini öldürme etkisiyle kansere sebep olurlar. Bebeklerin kendi giysilerinden, annelerinin üstlerinden, oda kokularından ve bir çok yol ile bu aromalara maruz kalmaları onların ilerleyen yaşlarda alerji olmasına davetiye çıkartıyor. Tabi bunun yanında astımda olma riskleri arıyor. Zaten günümüzde bir çok çocukta sık sık rastlanmaktadır. 

Parfümsüz yapamam diyenlerdenseniz ben de 7 sene önce ilk duyduğumda her şey tamam ama parfümümü bırakamam, asla! diyordum. Bugün değil o parfüm, yoldan yanımdan geçen birinin parfümüne bile tahammül edemiyorum. 
Siz  önerim siz hayatınızdan diğer kimyasalları çıkartmakla işe başlayın. Vücudunuz temizlendikçe o kendisi zaten parfümü istemeyecek. 
Şu anda mağazalara sıkılan kokular yüzünden mağazalardan alışveriş edemez oldum, bir arkadaşımın saçında ki şampuan kokusu bile yanındayken beni rahatsız ediyor.  Bu sadece benim çok yoğun, kötü kokuyor gibi tepki vermiyorum. Sentetik kokulara maruz kaldığımda direk başım ağrımaya başlıyor. İnanın vücut temizlendikten sonra onun için zararlı olana çok duyarlı ve tepkili olmaya başlıyor. Ama sizi çok uzun süre uyarmıyor ısrarla aynı şekilde devam edince uyarmayı bırakıyor. 

Günlük hayatınızda sağlığımız için tehdit oluşturan bu kadar zararlı kimyasalları içeren ürünleri kullanmak ise bize sanki bir zorunluluk, hayatımızın olmazsa olmazları gibi gösterilmiş. Pazarlama stratejileri, reklamlar bizleri adeta kimyasallara bağımlı hale getirmiş durumda. 
Hem kendimiz, hemde sevdiklerinizin sağlığı için bilinçlenme ve uyanma artık bizler için bir zorunluluk haline gelmiştir. Bundan sonra isterseniz bu ve bunlar gibi kimyasallardan uzak ürünler almanız hem kendinize, hem de sevdiklerinize yapacağınız bir iyiliktir.